BENİM OYUM SENİN OYUNLA AYNI DEĞİL
27 Mart 2008 tarihinde NTV’de yayınlanan Haydi Gel Bizimle Ol adlı programda Kayacı, “Ben demokrasiyi de sorguluyorum vergi veriyorum niye vergisini vermeyen, çok özür dilerim herkes üstüme gelecek ama kalıp olarak söylüyorum, ‘dağdaki çobanla’ benim oyum eşit mesela, niye?’’ Bunu duyduğumuz zaman tüm Türkiye Kayacı’yı linç etmeye kalmıştı. Aslında söylediği doğru söyleniş şeklinden dolayı yanlıştı. Günümüzde geldiğimiz durum ve yaşadıklarımız o zaman söylenenin yüzde bin oranında doğruluğunu kanıtlamaktadır. Daha önceki yazılarımdan birinde şöyle yazmıştım; ‘’Seçmenin eğitimsiz ve bilgisiz olmasının cezasını tüm toplum çeker. Seçmen oy verdiğinde şunu çok iyi bilmelidir. Seçtiği vekil veya parti, iktidar olursa her türlü kanunu yapmaya yetkilidir. Bir kasabı demokrasi adına vekil seçip gönderdiğinizde, seçilenin senin adına kanun yapabilme yetkisine sahip olduğunu bileceksin. Bunu bilmeden oy verip seçim yapıldığında ortaya çok büyük bir yoksunluk çıkar.’’, Bu yoksunluğun adı adaletsizliktir. Adil bir düzen adil insanlarla kurulur. Adaletin simgesi olan heykel kadın olarak tasvir edilmiştir. Yunan tanrıçası Themis evrenseldir. Adalet Heykeli, doğruluğun ve gücün simgesi olarak kılıç tutmaktadır. Ayrıca diğer eliyle tuttuğu terazinin anlamı ise hukukta denge, eşitlik ve adil yargılanmayı simgelemektedir. Üçüncü sembol olarak ise heykelin gözlerinin bağlı olması, hukukun icra edilmesinde tarafsızlığı simgelemektedir. Dördüncü semboldeki kitap kanunları, beşinci sembol olan ayakların altındaki yılanda kanunsuzluğun nasıl ezildiğini temsil eder. Heykel ve temsil açısından ortada konulan görselde anlamlı ve güzeldir. Yaşadığımız günlere bakıp bir değerlendirme yaptığımızda gerçekleri Sunay Akın, Beyaz Adam şiirinde çok güzel yazmıştır;
“…özgürlük gibi adaleti de
bir kadın heykeliyle simgeledi
ama elinde terazi tutan
zavallı kadın
gözleri bağlı olduğu için
kendisine tecavüz edenin
kim olduğunu göremedi”
Bu gün tam anlamı ile olan budur. İktidar yanlıları adaletin ırzına geçmekte hiçbir sakınca görmemektedirler. Alınan karar ve sonrası bundan ibarettir. Buna sessiz kalmak, bunu görmemek ortada olan suçun ortağı olmaktır. Sana uygun diye adaletsizliğin önünü açarsan bir gün sana lazım olduğunda anlarsın tecavüzün ne kadar acı olduğunu. Adaletin korunması için şu anda ses yükseltmekten başka yaptırımlarımız var. Ancak güç iktidarın elinde. Bu gücü ona veren, hakları ve özgürlüğü için çaba gösterdiğimiz halk. Yüzde elli iki oy verdi seçmenimiz. Bu oyla iktidar oldular. Oy veren neye ve kime oy verdiğini bilmediği için gelinen nokta budur. Ne Ekersen Onu Biçersin yazımın son paragrafı bunun nedenini açıklamaya yetmektedir.
‘’Aynı sofraya oturup, aynı çorbayı içmelisin. Çayın tadını sohbetle ballandırıp, sıktığın eli samimiyetle ısıtacaksın. Yoksa ne halkın yanında olursun ne de içinden çıkmış. Kandığınla kalır bulduğunla oyalanırsın. Hepsinden önemlisi bilinçli seçmen kitlesi yaratmazsan onların seçtiklerinin yaptığı kanunlarla yargılanır, atadıkları mahkemelerde hüküm giyersin. Kısa ve öz şekli ile, ne ekersen onu biçersin.’’
Geldiğimiz nokta gerçek anlamda felakettir. Bu felaket anlatmaya çalıştığım gibi bir günde ortaya çıkmamıştır. Bizler masalarda dünün örümcek bağlamış fikirlerini savunurken karşımızda olanlar bu günler için çalışmış çabalamıştır. Biz verdiğimiz oyun ne demek olduğunu anlatmak için çaba sarf etmezken karşımızdakiler oy için kapı kapı dolaşıp kömür makarna dağıtmıştır. Biz internet ne diye burun kıvırıp havalı sosyalist söylemler savururken, karşımızdaki kendi genç kitlesini internet ortamında oluşturmak için milyonlar harcamıştır. Yazacak söylenecek daha çok şey var. Bunların yazıp söylemek olanı değiştirmeyecek. Olanı değiştirecek tek şey, gerçeklerle yüzleşip bir an önce çalışmaya başlamaktır. Bu işin günü akşamı, yarını sabahı yoktur. Bu işin uykusu dinlenmesi yoktur. Yeterince oturduk, yeterince uyuduk, yeterince dinlendik. Ya çalışıp düzeltiriz ya da tecavüzü seyreder sıranın bize gelmesini bekleriz…
Diğer köşede buluşmak üzere…