BOZUK PARA
Bozuk para; yani bütün paranın bölünüp daha kolay harcanabilmesi için küçük birimlere ayrılmış halidir. Ancak daha kolay harcamanın kötü bir sonucu vardır. Her önüne gelenin eli değer bozuk paraya. Dolmuşçu, simitçi, tuvaletçi, market, bakkal… birçok el değer. Birçok cebe girer çıkar. Birçok iş için kullanılır. Bu el değiştirme bizi rahatsız eder. Bozuk para dan hemen kurtulmak isteriz. Cebimizde ağırlık yapar. Cüzdana sığmaz. Çantada durmaz. Sürekli hareket içinde olduğumuz hayat için birde bozuk para sesi ve ağırlığı ile uğraşmamak için hemen harcamaya elden çıkartmaya çalışırız. Şöyle bir düşünün bir avuç bozuk para ile alışveriş yapar iken kaçımız sıkıntı duyup ta özür diledik. Kaçımız bu parayı çocuğumuza verip alışverişe gönderdi. Yapmadım demeyin hepimiz yaptık. Bozuk para yere düşünce, alınması zor bir yerde ise bırakırız. Evin köşesinden bucağından bozuk para çıkar. Varlık içinde değeri aynı olsa da pek hoşumuza gitmez bozuk parayı taşımak. Ancak yolluk kısmında bozuk para eve alınan yumurta, ekmek, patates, soğandır. İşte o zaman bozuk paranın bir bütünün parçası olduğunu anlarız. O zaman da iş işten geçmiştir. İnsan da aynı para gibidir. İlk doğduğumuzda gıcır gıcır daha katlanmamış, cebe, cüzdana girmemiş iki yüz liralık banknot gibidir. Kıymetimiz bellidir. Çok el değiştirmek istemeyiz. Bozması, bozukluk hale getirilmesi zordur insanı, diğer taraftan da kolaydır. Hayat içinde kendinizi ne kadar böler ufaltırsanız değeriniz o kadar düşer. Değersizleri, hayatınızın içinde görmek istemezsiniz. Sizden bir an önce kurtulmak için uğraşırlar. Tüm parçalarınız bir araya geldiğinde yine iki yüz liradır ederiniz ama eder iki yüz ayrı parçaya bölünmüştür.
Hayatın bütünü, elde tutulandır. Bütünün parçalara bölünmesi ile elinizde koca bir yığın olur. Taşımak istemezsiniz. İki avucunuza çok gelir. Sağdan soldan birer iki şer düşer gider bozukluklar. Son adımlara geldiğinizde kalan para ancak bir ekmek almaya ya yeter ya da yetmez. O’ da elinizde kalmış ise. Tüm çaba ve uğraşımız içinde unuturuz bütün olmanın gücünü. Bize sunulan nimetleri görmeyiz. Kendi telaşımız içinde bölünüp dururuz. Özde tek olanı sözde bozdurmaya çalışırız. Bozuk para yığını olduğumuzda halimizden utanırız. İşte bunun farkına vardığımızda yapacağımız iş basit ve kolaydır. Bozukluğu bütünlemek. Bir liradan beş liraya geçmek. Beş liradan on lira olmak. Zaman ve ömür yeter ise yırtık ya da kullanılmış olsa bile iki yüz liralık banknot olmak. Bozdurmak için geçen süreden daha çok emek ve zaman ister bütünlemek. Kendinizden eksilenleri bir araya getirmek çok zordur. Kaybolan köşe bucağa düşen bozukluklar vardır. Onları bulmak gerekir. Tüm hayatınızı gözden geçirmeniz gerekir. Yaşadıklarınızı tekrar yaşamanız gerekir. Unuttuklarınızı tekrar hatırlamanız gerekir. Ödenmiş ancak faturası olmayan alışveriş gibidir hayat. Üç kuruş KDV için belgeden vaz geçersen sonrasında elindeki kırık dökük yaşamla kalırsın. İki yüz liralık banknot olmak zorlaşır her geçen günle, her yeni kayıpla. Hayat aslında baştan sona bir muhasebe defteri gibidir. Kayıt altında olmayan senin değildir. Bütünü parçalar isen başa dönemez sadece kalana razı olursun. Belki on liralık belki 20 liralık belki de elli liralık banknot olursun. Yüz liralık olmak büyük şanstır. İki yüz liralık olmak ise mucize gerektirir. Hayat bize sunulduğu gibi sona ermez.
Bu koşuşturma içinde tek sığınılacak yer vardır. O da Ana kucağı, baba ocağıdır. Biz oradan bir bütün olarak geldik. Tam ve eksik olmadan yaratıldık. Daha sonra, yolumuzu ve yolumuzun üzerindeki alışveriş noktalarını biz seçeriz. Olanın üstüne yeni bir şeyler koymamız gerektiğini sona geldiğimizde anlarız. Kendini bölüp parçalamadan bozukluk durumuna getirmeden yürümek çok zordur. Olanla yetinmek olanı korumak gerekir.
Her yeni gelenimize el uzattığımızda avucumuzun temiz olması gerekir. Nasır ve lekeler elimizi kirletmez. Bir ananın eli lekeli durur. Derisine işlemiştir hayatın zorlukları. Her bir lekenin aslında hikayesi vardır. Bir tanesi senin altını temizler iken yerleşmiştir. Bir diğeri kirlilerini yıkamak için uğraşırken. Sağ tarafında duran leke ise senin ekmeğini pişir iken olmuştur. Bir babanın elindeki nasır senin üniversitede okuman içindir. Ayağında giydiği ayakkabı senin eskindir. Sen yenisini giyesin diye giyilmiştir. Sen utanma diye ayakkabısını boyar iken lekelenmiştir tırnakları. Yüzündeki kırışıklar senin gülmen için katlanılan acıların izidir. Onlar bozukluk olmanın acısını bilirler. Yaptıkları hataları bilirler. Sana söylenenler sıkmasın, usandırmasın seni. Dinle. Bozuk para olmayasın diyedir o öğütler. Kendi bölünmüşlüklerin den aldıkları dersi anlatıyorlar sana. Sen bozuk para olmayasın değerin düşmesin diye söylenir o laflar. Lafları ağır görme. Bozukluk olup ağırlaşmak tan kork. Parçalara bölünüp kayıp olmaktan kork. Bütünleme zamanı geldiğinde iki yüzlük banknot olarak başladığını hayatında on liralık olmaktan kork. Senin yolunun ne kadar kaldığını ne kadar daha bu yolda yürüyeceğini bilemem. Kendim içinde bu hesabı yapamam. Bildiğim şeyleri sadece paylaşıyorum. Hissettiklerimi anlatıyorum. Beş lira olsa da elimdeki bozuklukları bütünleme derdindeyim. Kayıp ettiğimin farkındayım ancak değerimin ne olduğunu biliyorum. Parçalarımın her birinin izleri var bu satırlarda. Kir yok pasak yok. Hedeflediğim yolun haritasını kendimce size çizdim. Alır kullanırsınız ya da kullanmazsınız. Buna yapacak bir şey yok. Ancak bozukluk olmayı seçen bizlerin ve sizlerin bütüne teslim edeceği emanet var. Kendine sahip çıkamaz isen değerin düşer. Parçalanıp bütün olmak ise amacın, bil ki parçalardan kayıp olanlar olacaktır. Yerlerini dolduracak tek şey vardır. Emeğini satarken ya da kiralarken kullandığın ellerin. Onları temiz tut. Onlarla diğer emekçilerin ellerini tutup daha iyi yarınlar için sokaklara çıkacaksın unutma. Bütün olmanın değeri bütünü kayıp ettiğinde anlaşılır. Senin bütününe saldıranlara karşı en önemli silahın tüm olmaktır.
Diğer köşede buluşmak üzere…