İktidarın seçimlerden sonra seküler yaşam tarzına müdahalesi sürüyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın “Hep söylerim ya, kuru ve sulu… Bunlardan kurtulmak lazım.” sözleriyle bir politika haline gelen ve hukuka aykırı bir şekilde alkol yasaklarıyla destekelenen süreç, çok sayıda ‘ceza’ haberinin servis edilmesine neden oldu.
İstanbul Üsküdar’dan gelen son haber ise alkol yasağının fiilen hala uygulamada olduğunu gözler önüne serdi. Üsküdar’da kamuya açık içki tüketen bir vatandaşa, “çevreye rahatsızlık verecek şekilde içki içtiği” iddiasıyla Emniyet birimleri tarafından bin 295 TL para cezası uygulandı.

Olaya ilişkin Cumhuriyet’ten Esma Yapıcı’ya konuşan Platform Sözcüsü İsrafil Özkan, alkol yasaklarına dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Özkan, geçtiğimiz ay gündemden düşmeyen Valilik genelgesini hatırlatarak yasakların fiilen uygulandığını ifade etti. “Valilik genelgesinin her ne kadar basit bir kanun hatırlatması olduğu, yeni bir düzenleme getirmediği söylense de maalesef bunların ikisi de doğru değil.” diyen Özkan şöyle konuştu:
“Genelge ‘Alkol satışı ve tüketilmesi; ruhsatı bulunan işletmeler dışında yapılmaması. (Park, piknik ve mesire alanları, sahil bandı, plaj vb. alanlarda)’ diyor ama kanunda böyle bir düzenleme yok, kanunda sadece ‘Sarhoşluk sebebiyle halkın huzurunu bozacak şekilde hareket edilmemesi’ konusunda bir düzenleme var. Çevreye zarar vermediğinizde, kendi başınıza içkinizi içip oturduğunuzda, kimseye bir zarar vermediğinizde ortada bir suç ya da kabahat yok. Ancak genelge diyor ki alkol ruhsatı olmayan yerlerde alkol tüketimi de yasaktır. Değil, kanunda da anaysa da da böyle bir düzenleme yok, ikisine de aykırı bir düzenleme.
‘DAYANAĞI YOK’
Dahası siz kendi başınıza oturup açık alanda içkinizi içerken polis gelip bu son olayda olduğu gibi çevreye rahatsızlık verecek şekilde içki içtiğiniz iddiasıyla ceza yazacaksa, verdiğiniz rahatsızlığın, kime rahatsızlık verdiğinizin, ne tür bir rahatsızlık verdiğinizin de tutanak altına alınması lazım. Böyle içki içerken gördüm seni, bu çevreye rahatsızlıktır demenin kanuni bir dayanağı yok.
VALİLİK ‘YASAK YOK’ DİYOR POLİS CEZA KESİYOR!
Valilik genelgesi durduk yere çıkmış bir şeye değil, maalesef hükümetin seküler hayat tarzını yok etme ya da kendinden olmayanı da kendi gibi yaşatma politikası böyle küçük gibi görünen hukuksuzluklarla, açık, bilimsel, gerçek verilere dayanmayan politikalarla ve bu politika ile kendi hayat tarzını daha fazla vatandaşa dayatmak isteyen diğer vatandaşlar ile iş birliği içinde fiili olarak uygulanıyor. Polisler de aslında kanunda çevreye rahatsızlık verme şartı olduğunu biliyor ama onların gözünde içki içmek başlı başına rahatsız olarak değerlendiriliyor. Bunda Hükümetin medyada ve kamuoyunda kullandığı alkol karşıtı dil en önemli faktör. İçki tüm kötülüklerin anası, içki içen ayyaştır, içki içen ailesine, eşine dostun zarar verir, alkol kötü örnektir vs…Bu dil ve söylem, toplumda içki içme eylemini olumsuz bir şekilde stigmatize ederek, hükümetin politikalarını meşrulaştırma amacını taşır. Bu tür bir dil kullanarak, toplumun içki içme haklarını sınırlamak veya yok etmek isteyen politikaların kabul edilebilir hale gelmesi amaçlanır.
Bunun yanı sıra, hükümetin seküler hayat tarzını yok etme veya baskı altına alma politikaları da bu genelgeyle desteklenmiş olur. İçki içme özgürlüğü, bireylerin seküler bir yaşam tarzını tercih etme hakkını temsil eder. Ancak, bu genelgeyle içki içme eylemi kısıtlanır veya yasaklanırsa, bireylerin seküler yaşam tarzları da dolaylı olarak engellenmiş olur.
Bu tarz politikaların gerçeklere dayanmayan, bilimsel verilerle desteklenmeyen bir temeli vardır. İçki içme eylemiyle ilgili yapılan genellemeler, gerçekleri yansıtmaz ve yanıltıcıdır. İçki içen herkesin aşırı alkol tüketimi veya kötü muamele eğiliminde olduğunu söylemek yanlış ve haksız bir genellemedir.
Ayrıca, bu genelge ile toplumdaki farklı hayat tarzlarına sahip olan bireyler arasında ayrımcılık yapılır. İçki içenler, hükümetin dayattığı hayat tarzını benimsemeyenler olarak damgalanır ve diğer vatandaşlar tarafından dışlanabilirler. Bu da toplumda ayrışmayı ve bölünmeyi derinleştirebilir.
Sonuç olarak, bu tür bir valilik genelgesi, hükümetin seküler hayat tarzını yok etme veya kısıtlama politikalarını destekleyen ve genelgeye itaat eden diğer vatandaşlarla iş birliği içinde uygulanan hukuksuz bir eylemdir. Bu tür politikalar, toplumdaki bireylerin özgürlüklerine ve yaşam tarzlarına müdahale ederken, gerçek verilere dayanmayan bir dil kullanarak meşrulaştırılmaya çalışılır.
Bu durumdan korunmanın bu durumun hukuksuzluğunu vurgulayarak ses çıkarmak, bunun temel insan hak ve özgürlüklerine aykırılığını vurgulayan itirazlarla direnişten geçiyor. Karşımızda hukuk devletini askıya almış bir hükümete ve idareye karşı yapılabilecek tek şey bu tarz yollarla direnmek maalesef.”
‘İTİRAZ EDİLMESİ GEREKİYOR’
İsrafil Özkan, “Eğer bu yasağın kanunen bir dayanağı yok ise, bu ceza ödenecek mi? Ödenmemesi durumunda ne olabilir?” sorusuna ise şu ifadelerle yanıt verdi:”Eğer bu yasağın kanunen bir dayanağı yoksa, bu ceza ödenmeyecektir. Ancak, yasaklayan tarafından cezayı uygulama ve tahsil etme yetkisi bulunuyorsa, bu durumda cezanın ödenmemesi hukuki sonuçlar doğurabilir. Yasal yollara başvurarak bu ceza ile ilgili hakkımızı arayabiliriz.”
“Hukukçu değilim ancak kesinlike bu cezaya itiraz edilmesi gerekiyor. İtiraz halinde ben iptal edileceğini düşünüyorum, hukukçu olmayan birinin bile kolayca hukuksuz olduğunu görebildiği bir durumda mahkemelerin bu cezayı iptal edeceğini düşünüyorum. Sesimizi çıkarmadan bu cezayı ödersek, bunun devamı gelir ama yasal yollara başvurarak alacağımız bir iptal kararı, bu yolda hukuksuzluğa karşı atılmış önemli bir adım olacaktır.”