AKP’NİN ‘TEK MİLLET’Cİ BESLEMELERİ COŞTU…!
Öncelikle belirteyim ki bu yazımdan “Irkçılık” anlamı çıkartmadan ve objektif bir bakışla okuyun sevgili dostlar.
Her biri AKP medyasının köşe taşlarında oturup, iktidara koşulsuz biat etmenin duayeni olmuş, bunun bedelini de altlarındaki milyonluk araçlarla, oturdukları korunaklı lüks konutlarla fazlasıyla almış birer medya kalemşörü şahıslar, Siyasal İslamcı kesimin gönlünü hoş tutmak ve Arap kamuoyuna şirin gözükmek üzere bir video hazırlamışlar.
“Arap seviciliği” diyeceğim ama ona da pek benzemiyor. Daha çok “Ümmet” eksenli bir sesleniş videosu bu. Yani Arap toplumunun tümünü kapsadığı, mesela Hristiyan Arapları içine aldığı falan yok, bildiğin Emevici bir bakış.
Kampanyanın adı “Tek Milletiz”…
Ama buradaki “Millet” kelimesiyle “Türk Irkı” demek istemedikleri çok net. Kullandıkları millet kelimesi, dinsel bağı temsil ediyor ki, bu da -eğer kasıt yoksa- buram buram cehalet.
Arkada Türk bayrağı ve dillerindeki “Türk Milleti” ifadesine rağmen, videoda Arapça konuşmuş olmaları ise ayrı bir tartışma konusu ve hiç girmiyorum bile.
Aslında işin temelinde biraz da Osmanlıcılık var çünkü Osmanlı’da millet kavramı bir anlamda dinsel temelde ifade edilirdi. Şöyle ki, Türk, Çerkes, Kürt, Arap ve Boşnak halkları tek bir temelde ele alınır, tümüne birden “Müslüman Milleti” denirdi. Rum ve Ermeni gibi Hristiyan halklara, etnik kimlikleri temelinde değil, Hristiyanlığın mezhepsel aidiyeti üzerinden, “Ortodoks Milleti” veya “Katolik Milleti” denirdi.
Bu gazeteci görünümlü tetikçi arkadaşların bakış açısı biraz böyle gibi geldi bana.
Artık işin çığırından çıktığı konusunda neredeyse herkesin -Saray ve çevresi hariç- hemfikir olduğu mülteci sorununa ve istismar edilerek işin ırkçı bir boyuta evrilmesi an meselesi olan bu büyük meseleye, kendilerince bir perspektif yaratıp, Arap dünyasına şirin gözükme telaşına düşmüş bu arkadaşlar.
Aynı arkadaşların, gazetelerindeki köşelerinde bugüne dek, Türkiye’nin neden bir mülteci politikası olmadığı, bu düzensiz göç hareketinin sebep/sonuç ilişkisine dair TC Dışişleri Bakanlığı’nın neler yaptığı konularında tek bir satır yazdıkları görülmüş değil zaten.
Artık bir iç güvenlik meselesi haline gelen ve sayısal verileri ve bölgesel dağılımları bile şaibeli rakamlarla ifade edilen zorunlu misafirlerimizin, ülkelerindeki koşulları takip etmek ve ona göre bir pozisyon almak gibi bir dertleri olmadığı gibi, esasen bir gün gitmek üzere gelmedikleri kesin.
Burada meselemiz, bu misafirlerimizin onurlu bir geri dönüş programı çerçevesinde, gerekli adımların atılması ve uluslararası arenada saygınlığı olan ciddi bir göçmen politikası oluşturulması gerekirken, Türkiye toplumunun sinir uçlarını kaşıyıp, konuya ırkçı bir bakış açısı yaratmaya çalışan istismarcı siyasilere meydanı bırakmaktır. Hata burada başlamıştır.
Şayet bu konuda söyleyecek bir sözünüz yoksa; iktidar ve yakın çevresi, her fırsatta “biz onlara bakarız güçlü bir devletiz, gitmeyecekler” mesajı verirken, bir kesimin de “gidecekler, defolsunlar, ülkemde mülteci istemiyorum” kıvamında bir kampanya yürütmesine ses çıkartamazsınız.
“Haklılar” demiyorum, kesinlikle değiller… Çünkü AKP kafasının ürettiği bu tehlikeli “Ümmetci” yaklaşımın karşıtı da, en az diğer söylem kadar tehlikelidir.
Şu çok net…
Siyaseten yalpalanan, ekonomik anlamda dibi boylayan, içeride türlü sorunlarla boğuşan bir ülke için, gayrı resmi rakamlarla 15 milyona doğru giden bir mülteci meselesi son derece kaotik ve toplumsal barışı dinamitleyebilecek bir tehdidi barındırmaktadır.
İktidarın olabileceklere dair bir öngörüsünün olmadığı bu son video ile ve sosyal medyada dönüp duran envai çeşit paylaşımlardan anlaşılmıştır. Burada sorun, sol/sosyalist kesimin hâlâ dişe dokunur bir kaç kelam etmemiş olmasıdır.
Solcular, komünistler, demokratlar ve aydınlar henüz bir ortak söylem geliştirmemiş ve hâlâ bir pozisyon almamışsa; ne Zafer Partisi’nin başı çektiği “Defolsun gitsinler”ci kampanyalara, ne de Siyasal İslamcı cenahta karşılığı olan bu son video mesajı hazırlayanlara tek bir söz söyleme hakkına sahip değildirler.