Bergama’dan Kaz Dağlarına, Cerattepe’den Bakırtepe’ye, tüm memlekette doğa kıyımı gerçekleşiyor. Bu kıyımın gerçekleştiği ve son süreçte madem arama faaliyetlerinin ve beraberinde gelen yargı süreçlerinin arttığı illerden biri ise Sivas.
Sivas’ta gerçekleşen doğa kıyımına karşı çağrıda bulunan yaşam savunucuları, “Sivas Çevre Platformu Girişimi” için çağrıda bulundu. Çağrıcılar; Ruşen Sümbüloğlu (Zara Çevre Hareketi), Ali Taçyıldız (Çevre Gönüllüsü), Hüsnü Engin (Çetinkaya Çevre Hareketi), Adnan Yılmaz (Çevre Gönüllüsü) olurken Danışma Kurulu Abidin Tatlıpınar, Sevda Karataş ve Turgay Amanat’tan (Çevre Mühendisi) oluştu.
Çağrı metninin tamamı:
Hayata dair bütün değerleri parasal çerçeveden gören kapitalist sistem, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de ormanlarımızı, derelerimizi, yaylalarımızı; kelimenin tam anlamıyla talan ederken, aslında yaşam alanlarımızı da yok etmektedir.
Bergama’dan Kaz Dağlarına, Cerattepe’den Bakırtepe’ye, sürüp giden doğa kıyımını en somut hali ile birlikte görüyor ve hep birlikte isyan ediyoruz.
Gücünü uluslararası dev şirketlerden ve siyasal iktidarlardan alan talancı yapı, her geçen gün daha fazla maden ve daha fazla rant için, her türden hukuksuzluğu kendilerine yol edinmişlerdir.
Yaşadığımız Sivas ili de ne yazık ki uzunca bir süredir bu yağmacıların iştahını kabartmakta, kendilerine tahsis edilen maden alanları ile Sivas coğrafyası da bu kıyımdan payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Çetinkaya Bakırtepe’de, bölge halkının kutsallarını hiçe sayarak ve Danıştay’ın olumsuz yöndeki kararına rağmen altın üretimine devam eden şirketin, en temel yaşamsal gereksinim olan suları nasıl pervasızca kirlettiğini ve yok ettiğini görmekteyiz. Bu kapsamda, ÇED toplantısında söz alan şirket çalışanlarının, yaşanan çevre katliamına dikkat çeken ve sulardan zehirlenen canlıların, şirketin talimatı ile nasıl imha edildiğinin ifşa etmeleri son derece önemlidir. Yine aynı bölgede, Pınargözü köyü içme suyunun kuruması, Kalkım köyü doktor balıklarının toplu ölümü, şirket çalışanlarının anlattıkları ile örtüşmektedir.
Divriği ilçesi coğrafyasının yaklaşık %90’ının maden arama faaliyetleri kapsamında olduğu ve maden atıklarının Çaltı Çayı’ndan beslenen canlıları ve toprağı zehirlemesi, bölge halkının dile getirdiği bir önemli sorundur.
Yıldızeli Avcıpınar ve çevre köylerde yaşayan sakinlerin, “Burada maden istemiyoruz, maden sahasından yayılacak zehir ve asbest yaşam alanlarımızı yok ederken sağlığımızı kaybediyoruz” feryatlarına rağmen, gözünü rant hırsı bürümüş şirket, “İlle de maden, ille de rant” demeye devam ediyor.
Yine Zara ilçesi Kuşkaya bölgesinde açılmak istenen madene ÇED olumlu raporu verilmesi Karabel yöresi köylerinin “Kutsalımıza dokunmayın”, “Doğamızın tahrip edilmesini istemiyoruz” şeklindeki itirazları görmezlikten ve duymazlıktan gelinmektedir.
Bölgenin doğa harikası olarak bilinen ve göçmen kuşlara ev sahipliği yapan Zara Kaz Gölü’nde daha önce durdurulan taş ocağı işletmesinin, yeniden faaliyete geçirilmesi yönündeki girişimler Zara Çevre Gönüllülerinin kararlı duruşu sonucu hukuki olarak kazanımla sonuçlanırken yine Yılanlı Dağı’ndaki mermer ocakları İmranlı Boğazören taş ocağının bu an için çalışma faaliyetleri durdurulsa bile yarın ne ile karşılaşacağımız belli değil.
Doğayı, çevreyi, kültürel varlıkları topyekûn bir yaşamı yok sayan talancı şirketlerin, daha önce verilen büyük mücadeleler sonunda faaliyetleri durdurulan alanlarda, yeniden faaliyete geçme ısrarlarına dur demek için mücadeleyi yükseltmek, kararlılığımızı diri tutmak zorundayız.
Bu mücadele yaşam alanlarını kâr hırsı ile yok eden şirketlere karşı olduğu gibi aynı zamanda doğal hayatı yok eden avcılık adı altında devlet gözetiminde yapılan hayvan katliamlarına karşı hayatı savunma mücadelesidir. Yine bu mücadele anız yakma adı altında topraktaki her türlü canlıyı yok eden anlayışa karşı doğayı koruma mücadelesidir.
Doğanın ve çevrenin tahrip edilmesinde yaşanabilecek felaketin hangi boyutta olduğunu görmek için çok uzaklara gitmeye gerek yok, hemen yanı başımızda Kangal’a bağlı Hamal köyünde yaşananlar her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Devletin tüm aygıtlarını arkasına alarak, yaşamımızı ve geleceğimizi karartmak isteyen anlayışa karşı koyabilmek için; bu mağduriyeti yaşayanlar olarak bir araya gelmeye ve deneyimlerimizi bir birimizle paylaşmaya, mücadele olanaklarımızı birleştirmeye mecburuz. ÇED süreçlerinde, keşiflerde, adliye koridorlarında omuz omuza olmak durumundayız.
Bu temelde Sivas ve ilçelerini kapsayan çevre mücadelesinde koordinasyonu sağlayabilecek platform ve benzeri bir oluşum, hayati derecede önem kazanmıştır. Ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmak için “Artık yeter” diyerek harekete geçelim. Söz konusu platform oluşumu için, çevre konusunda duyarlı ve ekolojik hassasiyetleri yüksek kişi ve kurumları, güç birliğine davet ediyoruz.