SEVMEK
İnsanın duyguların en yücesi ne deseler; hiç düşünmeden vereceğim cevap sevmektir. Karşılığı olmadan, saf ama katı, duru ama engin bir şekilde sevmek. Abartıya kaçmadan, neyi neden sevdiği bilerek sevmek. Bunları niye söyledim? Aşık mı oldum? Yoksa sevme yeteneğimin mi farkına vardım? Hayır. Her gün dert, tasa, olumsuzluk, haksızlık yazmaktan biraz sıkıldım. Bu yazımda istedim ki olumlu olayım. Güzel şeylerden bahsedeyim. Aklıma gelen en güzel şey sevmekti. Sevmek; biyokimyasal ve fizyolojik mekanizmaların tetiklemesi ile beyinde limbik sistemde ortaya çıkan ruh halidir. Limbik sistem insan ve hayvanlarda canlının varlığını sürdürmesi için gerekli davranışları, yeme, içme, hiddet vd. reaksiyonlarını idare eden, türe özgü hareketleri belirleyen, türün devamını sağlama çiftleşme, çoğalma ve yavrusuna bakma, besleme gibi davranışların da merkezidir. Limbik sistemde sevgi duygusu ortaya çıktığında bir çok enzim ve hormon salgılanır. Oksitosin, vazopressin, dopamin, serotoninin, noradrenalin düzeyleri artar. Ayrıca endorfinler, endojen opiat sistemler ve nitrik oksit de yükselir. Bunların içinde en etkili olanlardan biri dopamindir. Dopamin bir yönüyle zevk alma kimyasalıdır; sevgi hissi uyandığında salgılanır, böylece neşeli ve enerjik bir hal alırız. Dopamin yükseldiğinde, pekiştirme, motivasyon, güdülenme, öğrenme, dikkat, işlem belleği, eylem seçiciliği, yenilik arayışı ve motor beceri kazanma gibi işlevlerimizde olumlu yönde artış olur. Azaldığında ya da yetmezlik durumundaysa haz almada yetersizlik, motivasyon azlığı, apati, dikkatte azalma, bilişsel yavaşlama ve gerileme olur. Her şeyde olduğu gibi dopamin düzeyinin çok yükselmesi de iyi sonuçlar doğurmaz. Psikozun alevlenmesi ve psikomotor aktivasyon tabloları ortaya çıkabilir. Sevgi hissimiz artığında; artan dopamin, serotonin gibi noradrenalin de farkındalık, uyanıklılık, enerjik metabolizma, dikkat, konsantrasyon ve alarm sistemi aktivasyonu ile olumlu stres tepkileri oluşturmaktadır. Azlık tam tersi tepkilere yol açar. Bu kadar fizyolojik bilgiden sonra sevgi kısmına geri dönelim.
Sevgiyle yaşamak gerekliliktir. Yaşamımızı paylaştığımız canlı cansız her şeyi sevebiliriz. Tek gerekli olan sevmeyi istemektir. Sevgiyi ortaya çıkartacak şey istemektir. İstemeden bir şey olmaz. İstemeden bir şey gerçekleşmez. Biraz uç olacak. Anlattıklarımdan sonra hoş olmayacak ama sevmeyi isteyen limbik sistemimiz bir yaştan ya da ruhsal durumdan sonra ölümü de ister. Her hangi bir dış etkenin etkisinde kalmazsak, istediğimiz için ölürüz. Sevgi çok fazla sarmallara sahip bir duygu yumağıdır. Bu yumağı nereden çözmeye başladığınız sizin yaşam döngünüzü oluşturur. Eşinizi, çocuğunuzu, annenizi, babanızı sevebilirsiniz. İşinizi, arabanızı, giydiğiniz kazağı sevebilirsiniz. Yemeyi içmeyi, gezmeyi tozmayı sevebilirsiniz. Bunların tümü normaldir. Anormal olan sevginin takıntıya, tutkuya dönüşmesidir. Bunlar bu satırlarda yazmayacağım şeyler. Sevginin rengi vardır. Siz ne renkte görmek isterseniz sevgi o renge bürünür. Yaşam denilen tual üzerinde her fırça darbesinde renk cümbüşü çıkar ortaya. Sevginin sesi vardır. Şiir olur, şarkı olur, nota olur. Sevginin nefesi vardır. Sizi sarar sarmalar yorgan olur. Olumsuzlukları uzak tutar. Uzanan el olur. Sevgi okşamaktır. Sevgi bir kedinin tüylerine, bir köpeğin başına, bir arkadaşın saçlarına hoyratça dokunmaktır.
Sevmeden yaşanan hayat, sadece zaman doldurmaktır. Sevmeden geçen zaman hiçtir. Anlamı yoktur. Sevginin içinde olmadığı eylem, söylem bir şey ifade etmez. Ağızdan çıkan söz tabiri yerindeyse sevgi olmadan ete kemiğe bürünmez. Sevmek sadece sevmekle olmaz. Sevmek sevdiğini belli etmektir. Sevdiğine dokunmaktır. Sevdiğini korumaktır. Sevdiğine renk olmaktır. Sevdiğine ses olmaktır. Her şeyden öte sevmek, sevdiğini söyleyebilmektir.
Diğer köşede buluşmak üzere…