TÜRKİYEDE TARIM VE GIDA ENFLASYONU
Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü’nün (OECD) 5 Aralık 2023 tarihinde yayımladığı rapor doğrultusunda ülkemiz dahilinde öne çıkan önemli hususlar aşağıda belirtilmektedir:
“OECD’de Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile ölçülen Üye 28 ülkenin yıllık enflasyonu, eylülde yüzde 6,2’den Ekim 2023’te yüzde 5,6’ya düştü. Buna karşılık, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti ve Kosta Rika’da enflasyon yüzde bir puan veya daha fazla arttı. Enflasyon Danimarka’da sıfıra yakın seyrederken, Hollanda’da negatife döndü.
32 OECD ülkesinde, TÜFE içerisinde önemli bir orana sahip olan gıda enflasyon ortalaması hızla gerilemeye devam etmiş, eylül ayında yüzde 8,1’den Ekim ayında yüzde 7,4’e düşmesine rağmen, aynı dönem için yüzde 61.4’den yüzde 72’ye yükselen gıda enflasyonu ile Ülkemiz birinci sırada yer almaktadır. Bu konuda Ülkemizin en yakın takipçisi ise yüzde 11’7 ile İzlanda, yüzde 10’4 ile Colombiya, yüzde 10’1 ile Birleşik Krallık olmuştur..”
OECD’de enerji enflasyonu Ekim ayında negatif seyretmiş olup, Çekirdek enflasyon (enflasyondan gıda ve enerji çıkarıldığında) Ekim 2023’te yüzde 6,5 seviyesinde genel olarak istikrarlıdır.
G7’de yıllık enflasyon Ekim’de yüzde 3,4’e gerileyerek Nisan 2021’den bu yana en düşük seviyesine inmiştir. Gıda enflasyonu ve çekirdek enflasyondaki düşüş eğilimi devam ettmiş, Enerji fiyatları Eylül ayındaki yükselişin ardından Ekim ayında tekrar düşmeye başlamıştır.
Euro bölgesinde yıllık enflasyon, gıda, enerji ve çekirdek enflasyondaki düşüşlerle birlikte Ekim ayında yüzde 2,9’a düşmüştür…”
Görüleceği üzere OECD ülkelerinin ekonomik göstergelerine bakıldığında pozitif yönde bir iyileşme söz konusu olup, ileriki yıllarda da özellikle çekirdek enflasyon ve enerji enflasyonunun düşmeye devam ederek pozitif gelişmelerin devam edeceği görüşü hakimdir.
Bu bilgiler bize, son birkaç yıldır tüm dünyanın ekonomik, siyasi ve sosyal durumunu derinden etkileyen pandemi, Ukrayna – Rusya Savaşı, Enerji Krizi ve Diğer Küresel Sorunların olumsuz etkilerinin giderilmeye başlandığını ve özellikle enflasyonla mücadelede başarılı olunduğunu ve ileriye dönük olumlu beklentilerin arttığını göstermesine karşın, aşağıda yer alan TABLO 1’deki verileri de dikkate aldığımızda maalesef, Ülkemizin enflasyon ile mücadelesi konusunda pek başarılı olamadığını göstermektedir.

2014 yılı baz 100 birim olarak alındığında (yani 2014 yılı itibariyle sepetin fiyatı 100 birim), Dünya Gıda Fiyat Endeksi nominal olarak yüzde 22.3, Türkiye’de ise yüzde 597.1 oranında artmıştır; yani birim sepet fiyatı Dünyada 122,3 birim olur iken ülkemizde 697,1 birim olmuştur.
Tabloda, tüm dünyada 2020 yılına kadar gıda sepeti fiyatında genellikle yatay bir seyir söz konusu iken, bu tarihten itibaren 2021 yılı başlarına kadar gıda sepeti fiyatında önemli artışların olduğu görülmektedir. Bu tarih aralığında gıda sepeti fiyatındaki artışın kaynaklarını: özellikle pandeminin etkisiyle tedarik zincirindeki aksamaların yarattığı maliyet artışları yanısıra, yoğunlaşan küresel enerji krizi nedeniyle artan yakıt ve gübre fiyatlarının üretim ve taşınma maliyetlerinde yarattığı önemli artışlar, bunlara ilave olarak da Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte temel gıda ürünlerinin uluslararası piyasalara ulaşmasındaki zorlukların da oluşturduğu maliyet artışları olduğunu söylemek mümkündür.
2021 yılından itibaren ise Dünya gıda sepeti fiyatının önemli bir düşüş eğiliminde olduğu, bu düşüşün de artarak devam ettiği gözlemlenmektedir.
Ülkemizde gıda sepeti fiyatı ile dünya gıda sepeti fiyatı arasında bir paralellik olmadığı, çok uzun yıllardan beri ülkemiz gıda fiyatlarının dünya gıda fiyatları üzerinde artarak bir seyir izlediği, yukarıda ifade edildiği üzere küresel kriz sonrası dünya gıda fiyatları düşüş eğiliminde olmasına rağmen ülkemizde gıda fiyatlarının artmaya devam ettiği görülmektedir.
Dünya Bankası Ekim 2023 raporuna göre reel gıda enflasyonunda Türkiye dünyada 4. sırada bulunmaktadır.
Aşağıdaki tabloda ise Tüketici Fiyat Endeksi’nden (TÜFE) içerisindeki ana harcama grupları yer almaktadır. Burada uzun süreden beri en büyük ağırlığa sahip olan kalemin gıda fiyatları olduğu ve bunun genel fiyat düzeyinin üzerinde artarak devam ettiği, TÜFE’den daha yüksek seviyede arttığı görülmektedir.

Çok uzun yıllardan beri Ülkemiz gıda fiyatlarının (enflasyonunun) gerek dünya gıda fiyatları seyrinden farklı hareketle büyüyerek artması, gerekse ülkemiz enflasyon rakamlarının yıllar içerisindeki artışında en büyük ağırlığa sahip olması ve TÜFE’den daha yüksek seviyede artarak genel enflasyonu yukarı çeken en önemli faktör haline gelmesi hususları dikkate alındığında, ülkemiz gıda enflasyonunun küresel krizlerin etkisinden daha çok yapısal sorunlardan kaynaklı olduğu sonucunu doğurmaktadır.
Genel enflasyondaki artış Küresel faktörlere, Merkez Bankası’nın Ekim 2021 tarihinde piyasa beklentilerinin tam tersi bir para politikası uygulamasına (beklenti faiz oranlarının piyasa koşullarına göre arttırılması iken) ve ülkemizin iç dinamiklerine bağlanabilir. Bu yargı doğru olmakla birlikte tam gerçeği yansıtmamaktadır. Şöyleki;
Merkez Bankası’nın faiz düşürme yönündeki kararına bağlı olarak, Türk lirasının dolar ve avro gibi yabancı kurlara karşı değer kaybetmesi hem gıda ithalatını hem de gıda üretimindeki girdileri pahalılaştırarak gıda enflasyonunu körüklemiştir. İlave olarak tarım girdilerinin maliyeti de son yıllarda Türk lirasının değer kaybetmesiyle yükselişe geçmiştir. İthal yakıt, gübre ve tarım ekipmanlarının maliyetindeki kur sebepli artışın yanında elektrik üretiminde kritik bir rol oynayan doğalgazın küresel fiyat artışı da tarımsal üretim maliyetlerinin yükselmesine katkıda bulunmuştur. Ancak, Genel enflasyon içerisinde en önemli ve istikrarlı(olumsuz anlamda) seyir gösteren gıda enflasyonu -yukarıdaki tablolardan da gözükeceği üzere-, son birkaç yıldır yaşanan küresel föktörler ve yanlış para politikaları öncesinde de genel fiyat hareketinin tersi ve üzerinde üzerinde bir seyir göstermektedir.
Tablo 2 de görüldüğü üzere genel enflasyon üzerinde en büyük baskıyı gıda enflasyonu oluşturmaktadır; tabi ki kira harcamaları, konut, su, elektrik, gaz ve diğer yakıtlar, sosyal harcamaların genel enflasyon içerisindeki ağırlığı ve önemi az değildir; Ancak bu harcama kalemlerinin ağırlıkları ve etkileri devamlılık arz etmemekte, para ve maliye politikaları ile istenilen fiyat seviyelerine çekilebilmeleri daha süratli ve daha kolay olmaktadır. Ayrıca, gıda fiyatlarındaki artış eğilimi daha çok arz yönlü sorunlar ve piyasa yapısındaki yetersizliklerden kaynaklı olduğundan yapısal bir değişimi/rehabilitasyonu gerektirmekte ve belli bir sürece ihtiyaç duymaktadır.
Ayrıca, Tablo 2. Özellikle İşçi, memur ve emekli gibi dar gelirlilerin karşı karşıya kaldığı hayat pahalılığına da işaret etmektedir. Zira gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark (Reel Gıda Enflasyonu) iyice açılmış (pozitif) durumdadır. Açılan bu fark enflasyonla birlikte hayat pahalılığı ve özellikle gıda fiyatlarının yüksekliği karşısında sabit gelirli halkın büyük bir kesiminin derinden etkilediğinin bir göstergesidir. Maaş/Ücret artışlarında TÜFE’de etkili olduğundan aile bütçesinde gıdanın payı yüksek olan dar gelirliler daha çok yoksulluk yaşarlar.
Gıda enflasyonu Ülkemizin artan nüfusu, dengesiz kentleşmesi ve istihdam sorunları ile birleşince orta ve uzun vadede daha büyük ekonomik ve sosyal sorunlara yol açacağının bir göstergesi olduğundan, doğru bir analiz ve çözüm yolları ile enflasyonla mücadele açısından kritik hale getirmektedir.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) başekonomisti Clare Lombardelli, 11.10.2023 tarihli demecinde:
“ … enerji piyasalarında sıkışıklık devam ediyor ve petrol, kömür ve gaz piyasalarında arz kesintileri ihtimali söz konusu. Gıda fiyatlarının yeniden artması ve arz kısıtları, gıda güvenliğini kötüleştirebilir; Gıda ve enerji fiyatlarının birçok ülkede tüketici fiyatlarındaki ağırlığı göz önüne alındığında, enflasyonda yeni yukarı yönlü baskılardan endişe etmek için yeterli neden var…”
ifade ettiği hususların kısmen ya da tamamen gerçekleşmesi durumunda, sadece gıda enflasyonu değil, bunun da etkisiyle ülkemizin tüm ekonomik, sosyal ve siyasal yaşantısında bugünden daha büyük ve önemli sorunlar oluşacak, bugün için uygulanan antienflasyonist politikalarla toplumun büyük bir kesiminin yaşadığı fedakarlıklarda boşa çıkacaktır.
Ülkemizde genel enflasyon içerisinde büyük bir oransal ağırlık ve etkiye sahip gıda fiyatları eğilimindeki artışın daha çok arz yönlü sorunlardan ve piyasa yapısındaki yetersizliklerden kaynaklandığı bilinmektedir. Dolayısıyla, bu sorunları sadece para politikası araçları ile değil, ürün/hizmetin üretim maliyeti, üretim teknolojisi ve kaynakların kullanımı gibi arz faktörlerini içeren politikaları daha etkin uygulamak suretiyle fiyatlar ve üretim üzerinde belirleyici olunmalı, daha fazla gecikmeden de “Yapısal Reformlar” bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Arz yönlü politikalar ve yapısal reformlar ile sektörün daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmesi amaçlanmalı, üretkenliği, yatırımı ve istihdamı artırıcı potansiyel üretim seviyesi hedeflenmelidir.
Gıda enflasyonunun sadece güncel politik kararların değil, aynı zamanda geçmişteki tarım politikası hatalarının da bir sonucu olduğunu söylemek durumundayız. Bu nedenle gerek iç ve gerekse dışsal etkilerle oluşacak potansiyel tehditlerle karşılaşmamak veya karşılaşılması halinde en az zararla atlatabilmemiz için, geçmiş tecrübeler gözönüne alınarak ve mevcut durum değerlendirilmek suretiyle bir an önce milli ve sürdürülebilir bir tarım ve gıda politikası oluşturulmalı, yönetim değişikliklerinden etkilenmeden tavizsiz uygulanmalıdır. Bunun için Ülkemizin tarımsal ve ekonomik potansiyeli, insan kaynağı, iklim koşulları, mevcut maddi ve manevi zenginlikleri yeterlidir.
Esasında yapısal reformlara konu olacak sorunlar ile bunların çözümleri de bilinmektedir. Bu konuda ülkemizde gerek akademik düzeyde, gerekse seminerler, çalıştaylar, eğitimler vasıtasıyla bilgi paylaşımı şeklinde oluşan çok değerli, bilimsel araştırmalar/yayımlarda belirtilen ve ortak görüş olarak belirginleşen hususlara ileri ki yazılarımızda değinilecektir.