ÜÇ MAYMUN OYUNU
İşin aslına bakıldığında, ortada olan bir oyun yoktur. Ortada olan Japoncadaki “sanbiki no saru” yani “üç maymun” veya “üç bilge maymun” gösterimidir. Bizde de olduğu gibi bu, üç maymunu gösterir ve maymunlardan biri kulaklarını tıkar (“duymadım”), biri gözlerini kapar (“görmedim”), diğeri ise ağzını kapar (“söylemedim”). Bizdeki anlamının aksine bu gösterim Japoncada “kötülüğü görmedim, kötülüğü işitmedim, kötülükten söz etmedim” anlamına gelmektedir. Gözlerini kapatan maymun Mizaru’dur. Kikazaru isimli maymun kulaklarını tıkamaktadır. Iwazaru ise ağzını kapatır. Bu, bireyin iyi bir ruh halinde olduğunu, diğer kişilerin kendisinden sadece iyilik göreceğini, kişinin kimseye kötülüğünün dokunmayacağını simgelemektedir. Kişinin kötülük görmek istemediğini, kötülük işitmek istemediğini, kendisinden kötü bir söz çıkmayacağını belirtmektedir. Fakat Batı dünyasında ve Türkçede de bu deyiş evrimleşerek “kötülüklere göz yummak” anlamında kullanılır hale gelmiştir. Yaşamın tüm saflarında üç maymun oyunu kullanılmaktadır. Bu saflardan biride siyaset arenasıdır. Bizim siyaset arenamız hem çok hem de tek renklidir. Bunun olması mümkün gözükmese de bu böyledir. Duymadım maymunu tarafından bakar isek, partiler işlerine gelmeyen olayları duymazlar. Tek duydukları muhalif olmalarını sağlayacak başarısızlıklar ya da eylemledir. Kendileri gibi muhalif olan diğer partilerede aynı şekilde davranırlar. Aynı tarafta olmalarına rağmen onları da duymazlar. Görmeyen maymun içinde aynı uygulamalar geçerlidir. Her parti kendi görüş açısındaki olayları görüp tepki verirler. Bunlar tek renkli yaklaşımdır. Şimdi gelelim susan maymuna. Susma konusunda işler farklıdır. İktidar ya da muhalefet olma yolunda hiç bir parti ya da siyasetçi susmaz. Her konuda her olay karşısında taraflı ya da tarafsız olması fark etmez konuşurlar. Konuştuklarının pek önemi yoktur. Konuyu bilip bilmemeleri de önemli değildir. Konuşuyor olmaları onlar için yeterlidir. Meslek veya mesleki eğitimde önemli değildir. Bir avukat siyasi bir oturumda ekonomist ağzı ile konuşabilir. Aynı avukat deprem ve deprem fayları hakkında konuşmakta da bir sakınca duymaz. Siyasi parti liderleri de aynı şekilde bilmedikleri bir çok konu hakkında konuşurlar. Bazen konuştukları anlaşılmaz, konuştuklarını karıştırırlar. Bunlar çok önemli değildir. Konuşmaları yeterlidir.
Bu davranışların aynısı bireyde de vardır. Birey de işine geleni duyar, işine geleni görür. Ama iş konuşmaya gelince onlar da sürekli konuşur. Ev kadınları hepsi seyrettikleri ya da sosyal medyada gördüklerinin sonucunda kendilerini toplum psikoloğu gibi görmeye başladılar. Durmadan her yerde her ortamda konuşuyorlar. Dönüp kendi aile yapılarına bakmadan, kendi ailesindeki bireyleri dinlemeden, diğer ailelere ve bireylerine aile psikoloğu havasında durmadan konuşuyorlar. Bilgi medyadan akıyor. Ulaşması için kumanda ya da akıllı telefon yetiyor. Ne üniversite okuması gerekiyor ne de araştırma yapması. Sular seller gibi şakıyor.
– Diploma mı, kime ne? Başkanın bile diploması şaibeli. Bir şey yapan mı var. Her seçimde seçiliyor. Ben konuşmuşum çok mu?
diye düşünmesinin önüne geçende yok. Aynı şekilde Babala TV de, Barış Atay program yapıyor. İzlenme rekorları kırıyor. Ertesi gün toplumun büyük bir kısmı sosyalist oluyor. Her yerde sosyalizm konuşuluyor. Sosyalist partiler üye olmaya gelenlerle dolup taşıyor. Konuşan konuşana. Sanki hepsi de bir sosyalist düğme vardı. Gitti Barış Atay o düğmeye basarak hepsini bir anda sosyalist yaptı. Bir TV kanalında bir kadın programcı mağdur yaratıp (özellikle yaratıp dedim) programına çıkartıyor. Katılımcılar bir anda sosyoloji bölümlerini bitirenlere taş çıkartacak şekilde şakımaya başlıyor. Patronların hemen hemen hepsi sözde emekçinin yanında. Emeğin karşılığını kuruşu kuruşuna ödediklerini bas bas bağırarak söylüyorlar. Tümü sarı sendikalar ile birlikte emekçinin yanında. Ancak tüm bu konuşanlara;
– Hadi gelin arka sokakta bir kadın dövülüyor çığlıkları buraya geliyor.
Dediğinizde; hepsinin etrafa bakınıp ‘’ben duymadım’’ diyebilme olasılıkları çok ama çok yüksek.
– Bak karşı kaldırımda yaşlı teyze çöpten aldıklarını yiyor.
Dediğinizde; ‘’Tüh ya gerçekten mi? Görmedim. Yazık’’ diyebilme olasılıkları çok ama çok yüksek.
– Üye olduğunuz partinin mali sıkıntısı var. Aidat ödemesini yapınız.
Dediğinizde; ‘’Üyelik için paramı ödeniyor. Bilmiyordum. Olunca öderim.’’ Diyerek partiden ayrılma olasılıkları da çok yüksek.
– Tuzla tersanelerinde, fabrikalarda, sanayilerde, madenlerde her gün işçi cinayetleri işleniyor.
Dediğinizde; ‘’Kaderlerinde bu varmış’’ diyerek hak arayan işçiyi yerde tekmeleme olasılıkları çok ama çok yüksek.
Toplumumuz ve bireyleri üç maymun oyununu işine geldiği şekilde oynuyor. Siyasetçi işine geldiği şekilde oynuyor. Partililer işine geldiği şekilde oynuyor. Patronlar işine geldiği şekilde oynuyor. Olduğu gibi uygulanan ne yazık ki hiçbir şey yok. Kötülüğü kimse görmüyor, kötülüğün çığlığını kimse işitmiyor, kötülükten söz etmeyen ise nerdeyse yok denecek kadar az. Bu durumda olan şudur, kötülük görülmediği için artık kuytularda saklanmıyor aleni ortada geziyor. Kötülük duyulmadığı için yardıma giden yok. Kötülük terör estiriyor. Kötülüğe karşı herkes konuştuğu için kimse kimseyi anlamıyor. Kötülük tek başına arya söylüyor. Aksini söyleyecek veya kanıtlayacak olan var ise beklerim ben buradayım. Görüyorum, duyuyorum, konuşuyorum.
Diğer köşede buluşmak üzere.