GERÇEKÜSTÜ KURGU YALANLAR
Çoğumuz bu hikayeyi bilir;
(Alıntıdır)
19 yüzyıl efsanesine göre Gerçek ve Yalan bir gün buluşurlar. Yalan doğruyu söyler ve “Bugün hava çok güzel” der.
Gerçek etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir.
Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler.
Yalan tekrar doğruyu söyler ve “Su çok güzel, birlikte banyo yapalım!” der.
Gerçek, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur. Su gerçekten çok güzeldir.
Soyunur ve yüzmeye başlarlar birlikte. Yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar ve kayıplara karışır.
Kızgın Gerçek kuyudan çıkar, yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yeri aramaya başlar.
Dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görür ve öfkeyle bakarlar ona.
Zavallı gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.
Buna benzer bir çok hikaye/masal vardır. En güzellerinden biri; Hans Christian Andersen tarafından kaleme alınan Kral Çıplak adıyla bilenen “İmparator’un Yeni Giysileri” masalıdır. Son bölümdeki Kral Çıplak haykırışı daha akılda kalmış, bir çok yazıya, söze, tanımlamaya esin kaynağı olmuştur. Tümüne bakıldığında Kralın nasıl çıplak kaldığı çok detaylı bir şekilde yazılır, anlatılır. Size bura da yeniden Kralın Çıplaklığından yada nasıl çıplak kaldığından uzun uzadıya bahsetmeyeceğim. Onlar yazıldı çizildi ve sayfalardaki yerlerini aldılar. Bize düşen yeni sayfalara neler yazacağımızdır. Karalama yapabiliriz. Toplama, çıkartma, bölme yapabiliriz. Sevdiğimize şiir, kara kalem resim, hicvedici bir karikatür çize biliriz. Bir parti logosu yada Mona Lisa resmi çizebiliriz. Bu bizim ve hayal gücümüzün hangi sınırlara ulaştığı ile ilgilidir. Hayal kurmak umut bahçesinin ateş böceklerdir. Her yanıp sönen ateş böceğinin anlık aydınlığında bir parçası gözümüze takılır bahçede olanların. Bazen bir araba anahtarı, bazen evimizin kapısı, bazen bir kızın gülüşü, yada yakışıklı bir delikanlının bakışı görünür ve yok olur. Ardı sıra dalarız hayal dünyasına. Son model araba vardır altında, gülen kız yan koltukta yerini almıştır. Çapkın bakışlı delikanlı direksiyona geçer. Basar gaza. Bir süre sonra araba büyük bir kapının önünde durur. Kapıdan sonrası başka bir hayal dünyası. Kurmak, düzenlemek senin işin. Hayal senin dünya senin. İster uzaya çık, ister evreni gez. İstersen bir göl kenarında seviş sevdiğinle. Yada Neyzen hesabı rakı şişesinde balık ol. Neyzenden bir anlatı geldi aklıma;
(Alıntıdır)
Ünlü doktor Mazhar Osman, elinde kiloluk rakı şişesi ile köprüde Neyzen’e rastlamış:
“Nereye gidiyorsun Tevfik?”
“Çallı İbrahim’e…”
“Elindeki ne?”
“Kiloluk rakı.”
“Eskiden yarım içiyordun. Şimdi kiloluğa mı başladın?”
“Hepsi benim değil. Yarısı Çallı’nın…”
“Kendi hisseni dök öyleyse.”
“Dökemem.”
“Neden?”
“Benim payım şişenin altında…”
İnce bir nüktedanlık ve pırıl pırıl bir zekanın cevabıdır anlatılan. Gerçeği ve istediğini kıvırmadan eğmeden bükmeden ortaya koymaktır. Gerçeğin çıplaklığını bilip tüm çıplaklığı kabul etmektir. Ne dersek diyelim. Ne söylersek söyleyelim. Umut, hayal, gerçek, yalan. Hepsi ilk doğduğumuz andaki halimiz gibi çıplaktır. Öldüğümüzde kaldığımız durumda çıplaklıktır.
Yalanlar ise giyiniktir. Markayı çok sever yalanlar. Giydikçe giyer. Ancak dikkatli gözlerden saklayamaz. Yalanında hep kıçı açıktadır. Ne yapsa kapanmaz. Hangi yamayı vursa tutmaz. Bu yüzden yalan, kendine ışıltıdan bir dünya yaratır; Açıkta kalan kıçını görmeyelim diye flaş üstüne flaş patlatır. Kurgu üstüne kurgu kurar. Gerçek üstü bir dünya da Neyzen gibi gözüküp soytarı kadehlerinde sarhoş eder sizi. Tüm masa mezeyle doludur. Gözlerini alamazsın tabaklardan. Doldurursun işkembeyi yalan lokmalarla. Ama birden çırılçıplak gerçek çıkar ortaya. Her şey değişir, kurgu biter. O sofranın üstündeki mezeler pisliğe dönüşür. Hayaller yerini bırakınca gerçeğe, bir anda yalanın gerçek üstü kıçını görürsün ağızın önünde. Gerisini buyurun siz hayal edin tanımlayın, tamamlayın ya da yazın. Ben de yazımı, Neyzenin gerçekle yüzleştiği anın paylaşarak bitireyim.
(Alıntıdır)
‘’Ben babamın dizinin dibinde çocuk ruhumun olanca vecdiyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü kemali huşu ile dinlemiş ve dinlerken de -Allahu âlem- bir daha aslıma rücû’ etmemek üzere kendimden geçmiştim.
O gece Ege Denizi’nin ölümsüz dekoru içinde dinlediğim o lâhuti seste sezdiğim mana-yı sermediyettir ki beni bu gün derbeder, ne aradığı ne istediği bilinmez bazen Eflatûn’la boy ölçüşecek kadar akıllı bazen tımarhaneye iltica edecek kadar deli Neyzen Tevfik yaptı.’’
Diğer köşede buluşmak üzere.