KEREM GİBİ
Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana…
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır…
Hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum…..
1930 Mayıs
Nazım Hikmet bu şiiri, kendisiyle aynı yola baş koyan fakat sonrasında o yoldan – kendilerince- çekilmek zorunda kalan ve Nazım’a da bu konuda baskı yapan birkaç arkadaşı için yazmıştır. “Vazgeç bu sevdadan, görmüyor musun daha beter yakacaksın başını, fazla gelir sana bu yaşam tarzı” diyerek vazgeçirmeye çalışmışlardır Nazım Hikmet’i sevdasından… Şiirin başlığının “Kerem Gibi” olmasının sebebi, arkadaşlarının onun kavgasını KEREM İLE ASLI nın aşkına benzetmeleridir. Şiirin temasıda alışılmışın dışındadır. Tema “toplumsal çağrı” dır. Bu tema daha önceki şiirlerin temalarından farklıdır.. Bireysel duygu ve düşünceler yerine toplumsallık ön plandadır. Kerem Gibi adlı şiirde insanlık hâllerinden biri olan ideolojiye bağlılık gibi bir gerçeklik söz konusudur. İdeolojisine bağlı olan şair, şiirinde bunu toplumsal bir çağrıya dönüştürmüştür.
Şair Fuzuli’nin beytinde (Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn /Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli’ zebûn) aldığı bu kısımda Fuzuli derdini her ne kadar bireysel anlatmış olsa da Nazım’ın derdi Sosyalist ideoliji anlayışının toplum tarafından anlaşılabilmesidir. “Yüreklerin kulakları sağır” dizesiyle de bunu dile getirmektedir.
Nazım anlaşılmadığı için yazmıştır bu şiiri. Sosyal yapılarda fikir ve karşı fikirler her zaman olacaktır. Yapıyı güçlendiren, renklendiren, çeşitlendiren bu tartışmalardır. Doğrunun bulunması için fikirler tartışılmalıdır. Ancak ortam buna uygun ise bu dediğim gerçekleşebilir. Ben yaptım böyle olacak, ben yazdım böyle bilinecek , ben söyledim böyle anlaşılacak , ben , ben , ben ile başlayan her şey despotizm yani baskı yönetimidir bunu başka bir tanımı açıklaması yoktur. Çoğunluk için bireysel karar alamazsınız. Bir partide sözcü, yönetici isen tüm kurulların onayını almadan ya da fikir birliğine varmadan bulunduğun mevkiyi kullanarak toplumu etkileyecek mecralarda, basında, medyada tek başına yazıp, çizemez konuşamazsın. Bunu yapacak isen parti kimliğini bir kenara koyman gereklidir. Yapamıyor ya da yapmıyorsan verdiğin zarar çok büyük olur. Sonrasında olanı düzeltemezsin. Sosyalist ve sosyal demokrat partiler, işçi sendikaları ve kooperatifler gibi nitelikleri gereği demokratik bir yapı ve işleyişe sahip olması gereken örgütlerde, bencilik takıntısı nedeniyle çoğunluk yönetimi, kaçınılmaz biçimde azınlık ve tek lider yönetimine dönüşmektedir. Sosyalist partilerin yöneticileri örgütü yaşatma gereklerini doktrine bağlılığın üzerinde tutmaktadırlar. Bunun en bilindik sonucu Bolşevik Devrimidir. Devrim sonrası yaşananlar, tek parti egemenliği ile sonuçlanmıştır. Bolşevikler iktidarı ele geçirince tüm diğer grupları, hatta Devrimi destekleyen ve Bolşeviklerle birlikte hasım militer güçlere karşı savaşan grupları dahi bastırmışlardır.1920’de iktidarı ele geçirdikten sadece üç yıl sonra Bolşevik Partisi kendi tabanın etkisini tasfiyeye başlamıştır. Kendi üyelerinin çeşitli politikaları savunmak üzere parti içinde gruplar oluşturma hakkını kaldırmıştır; parti on yıllık bir süre içinde tamamen lider sultasında yönetilir hale gelmiştir. Bu nedenle sosyalist partide yönetici katmanı diye bir şey olmamalıdır. Bu tam anlamı ile sınıfsal bir mikroptur. Bunu tek çözümü çoğulcu paylaşımdır. Çoğulcu olmak hem çoğunluğu hem de azınlığın çoğunluk olabileceğini ifade eder. Parti içi paylaşım ve görevlendirmeler partinin yapısını güçlendirir. Ayniyet sadece parti aidatı ödenmesi ile olmaz. Parti çalışanları tüm üyelerin ortak temsilcileridir. Bu nedenle parti çalışanlarının sorumluluk almasının önü açılmalıdır. Bu sorumluk dağılımı kesinlikle yönetim kadroları şeklinde olmamalıdır. Sosyalist yapı bunu gerektirir. Bundan uzaklaştığınızda hataların önü açılmış olur. Günümüz teknolojisi ve iletişimi çok ileri düzeydedir. Her bilgi kolay ulaşılır noktadadır. Sizin bildiğinizi bir başkasının öğrenmesi saniyeler içinde mümkündür. Bu nedenle bu ağın içine katacağınız paylaşımlar çok dikkatli seçilmeli, gerekli olması durumunda günlerce tartışılmalıdır. Fikir ve görüşler net olmalıdır. Ucu açık, yoruma açık, algıya açık olmamalıdır. Yazılan çizilen söylenen net ve kapalı olmalıdır. Türkiye solu bu netliği bir türlü sağlayamadı. Kendi içinde net olamadığı gibi topluma karşıda net olamadılar. Tek nedeni çoğulcu yapıdan uzak olmaktır. Tek kişi ya da kişiler her şeyi bilemez. Bu mümkün değildir. Her şeyi bilen bütünsel yapıdır. Bunu da birey oluşturur. Her bireyin bilgi ve becerisi farklıdır. Ancak örgütsel yapı içerinde bu farklılık birbirinin içine geçen bir dişli sistem gibi çalışmaya başlar. Bu dişli sistem doğru ise doğru yol alınır. Yanlış ise iki seçenek vardır. Ya yoldan çıkarsın ya da parçalanır yok olursun.
Son dönemde Türkiye Siyasi haritasında birçok parti yerini almış gözüküyor. Ancak haritanın en büyük parçası eksik. Muhalefet yok. Yok denecek kadar az filan değil. Net bir şekilde muhalefet yok. Türkiye solu için mevcut düzen içinde gerçek muhalefet olmak kazançtır. Bu kazancın sonu iktidarıdır. İktidarın sonrası Devrimdir. Devrimin ilk, esas, temel işareti, siyasal iktidarın sınıf içeriğinin köklü biçimde değişmesi; daha basit anlatımıyla, toplumu yönetip yönlendirme gücünün bir sınıfın ya da sınıflar ittifakının elinden çoğulcu yapının eline geçmesidir. Kısa ve öz olarak gerekli olan budur. Bunun önündeki engel baştan beri anlattığım şekli ile sınıfsal ayrımcılıktır. Bu sınıfsal ayrımın önüne geçmek için Erkan Baş ciddiye alınması gereken bir eylem başlattı. Eyleminin sonunda elde edilecekleri hep beraber görüp değerlendireceğiz. Ancak bu değerlendirmeyi yapabilmek için bu eylemde yandaş ve yoldaş olmamız gereklidir. Erkan Baş emek emek, tane tane, dirhem dirhem toplamaktadır. Her adımı toplumun özgürlüğü içindir. Adımlarında bireysellik yoktur. Biz de onu bu yolda yalnız bırakmayalım. Yanımızdan şehrimizden yolumuzdan geçerken biz de ona yoldaş olalım…
Diğer köşede buluşmak üzere.