SAVAŞAN KİM… ÖLENLER VE ÖLECEK OLANLAR KİM…?
Lütfen elinizi samimiyetle koyun vicdanınıza ve şu soruyu sorun kendinize; “bu kalleş savaşın başlatanı kim, ölenler kimler?”
Cevabı buldunuz mu? Çok zor değil aslında, bir kaç dakikaya bakar bulmak. Ama doğru yanıt bu mudur, onu kestirmek zor işte.
Hadi biraz geriye bakalım, mesela II. Dünya Savaşı Avrupası ve o yıllardaki Ortadoğu’ya.
Dünyanın görüp görebileceği en büyük ahmağı Hitler’in, “Ari Irk” hastalığı ile giriştiği Yahudi kıyımı sonunda ölen insan sayısı kimi kaynaklara göre 67 milyonun biraz üstünde, kimi kaynaklara göre ise 80 milyondu.
Bu ruh hastası aşağılık herifin kana buladığı dünyada ölen 80 milyonun 6,5 milyonu Yahudi idi, peki gerisi…onlar kimdi?
II. Dünya Savaşı başladığında Kudüs Müftüsü olan Emin El Hüseyin’in bir Nazi işbirlikçisi olduğunu ve savaş sona erip Almanya yenilgiyi kabul ettiğinde, Kudüs’ü -ve güya temsil ettiği Müslüman Filistin halkını- terk edip önce İsviçre’ye, ardından Fransa’ya iltica ettiğini bir kenara not düşmeden, bugünü anlamlandırmak olanaksızdır.
Sonraki süreçte başlayan İsrail yayılmacı politikası ve Filistin halkı üzerinde yoğunlaştırdığı zulüm politikaları karşıtı oluşan Filistin Kurtuluş Örgütü ve intifada hareketini tanımadan, bugünkü Hamas’ı tanımlamak da çok zordur.
FKÖ, bir halk direnişi hareketiydi ve ruhunda sol/sosyalist bir ana atardamar barındırırdı, bunun aksini kimse iddia edemez.
Başını İhvan Hareketi denilen Selefi İslâm felsefesi üzerine inşa edilmiş ve yeryüzündeki Müslümanlar dışında kalan toplumlara yaşam alanı bırakmamak üzerine kurgulanmış cihatçı oluşumun çektiği envai çeşit şeriatçı örgüt ve milliyetçi Arap düşüncesini benimsemiş bölge ülkelerinin desteği ile önce FKÖ içindeki sol/sosyalist ve antiemperyalist unsurlar temizlenerek, örgüt içten içe lağvedildi.
Bu, Filistin mücadelesinde Hamas benzeri cihatçı yapıların önünü açan müthiş bir evrimdi. Bu yapının sonraki süreçte, Türkiye ve Suriye gibi, Müslüman olmakla birlikte görece lâik rejimlerin hakim olduğu ülkeler tarafından da itibar görmesi ise, daha büyük bir gelişme olarak tarihteki yerini almıştı.
Hiç şüphe yok ki, Hamas içindeki silahlı cihatçı yapının yakın geçmişte bölge barışı adına hiç bir katkısı olmayan küçük saldırı girişimlerinin, bölge ülkeleri tarafından güçlü bir şekilde kınanmaması, hatta ufak ufak sırtının sıvazlamasının, bugün, son iki günlük acı bilançoya katkısı büyük olmuştur.
Hamas’ın bölgede siyasi/askeri bir güç olma ve ekonomik kaynakları kontrol altında tutma ihtirası, dün de, bugün de ve hatta yarın da en büyük zararı masum Filistin halkına verecektir.
İşte tam da bu noktadan sonra sözüm, Türkiye içindeki siyasi yapılaradır.
Türkiye sağ siyasi hareketine, milliyetçi ve dinci siyasi partilere ve Siyasal İslamcı yapılara söylenecek bir söz yok, çünkü onlar rollerini oynamak ve emperyalist unsurların bölgedeki çıkarlarına hizmet etme görevini ifa etmekle mükelleftirler ve bunu gayet iyi yapıyorlar.
Peki solculara ne oluyor…?
Hamas’ın Filistin’in meşru mücadelesinde yaratacağı onarılmaz tahribatı görmek yerine, tarihi bir ahmaklık örneği göstererek, “Filistin’in meşru hakları” özelinde neredeyse Hamas katliamlarını, tecavüzleri ve sivil hedeflere yönelik yağmayı alkışlar duruma düşen Türkiye solunun amacı nedir, ne tür bir niyettedirler anlamak olanaksız.
Kendini sol/sosyalist bir çizgiye konumlandıran irili ufaklı siyasi yapılar ve partiler gerçekleri görmek ve sadece gerçeğe göre pozisyon almak yerine, tarihi Filistin duygusallığı ile konuşarak kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Bunun vebali de, bedeli de ağır olacaktır.
Onlarca yıldır, Gazze’de sıkıştırılmış bir bölgede yaşayıp, ailesini geçindirmek için her gün kontrol noktalarından İsrail’e geçip, İsrail’deki fabrikalarda, sanayi tesislerinde, tarlalarda, çiftliklerde, turizm tesislerinde çalışan ve akşam yine aynı kontrol noktalarından geri dönen, günde 12 saat emeği sömürülen Filistinliler için hiç bir şey yapmayan Türkiyeli sol, sosyalist ve emek eksenli partilerin; bugün Hamas’ı alkışlarla yüceltmesi akıl alır gibi değil, tam bir deliliktir.
Hamas’ın saldırıları ve katliamların sonucunda en büyük bedeli ödeyecek olan Filistin halkı olacaktır. Şu asla unutulmamalıdır ki, Hamas ve benzer cihatçı örgütler, ne Filistin halkının, ne de bölgedeki ülkelerde yaşayan halkların dostudur.
Bizim, kendini bir türlü evrensel sol ve sosyalist değerler ekseninde şekillendirme becerisi gösterememiş siyasi parti ve yapılarına asli görevlerinin ölümleri kutsamak değil, hem İsrail, hem de Filistin halklarının barış içinde yaşayabileceği özgür ve demokratik bir Filistin ve İsrail’i şiar edinmek olduğu hatırlatılmalıdır.
Hem de derhâl..!
İbrahim KILIÇ