1957’de Koçtaş ile Tetico ortaklığında kurulan Demir Limited Şirketi, 1958 yılında Demir Export A.Ş. ismini alıyor ve aynı yıl Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Çetinkaya`da demir cevheri üretimi ve yurtiçi/yurt dışı satış faaliyetlerine başlıyor.
2013 yılında Bakırtepe Altın Projesi`nde yatırım kararı alan Demir Export şirketi, 2016’da ilk dore dökümünü gerçekleştiriyor. Tam 65 yıldır bölgede demir cevheri üzerine faaliyet gösteren şirket, yaklaşık on yıldır siyanürlü altın işletmeciliği yapıyor.
Madenin toprağı, tarım alanlarını, su kaynaklarını, havayı kirletmesine karşı yerel halkın çevre ve hukuk mücadelesi yıllardan bu yana devam ediyor. Ancak maden şirketi, aleyhine verilen hukuki engelleri her seferinde aşmayı ve faaliyetine devam etmeyi başarıyor.
İktidar sahipleri, çevre ve hukuk mücadelesine giren bölge halkı karşısında, madenci şirkete her türlü desteği sağlıyor. Yürütmeyi durdurma veya ÇED iptali dinlenilmiyor. ÇED iptal edilirse, yeni baştan ‘proje tanıtım dosyası’ hazırlatılıp, ÇED süreci başlatılarak, faaliyete bir şekilde devam ediliyor.
Kendi toprağını, suyunu savunan, aynı zamanda yaşamını kurtarmaya çalışan bölge halkı; iktidar sahipleri eliyle ülkenin kalkınmasını, gelişmesini istemeyen bir grup gibi lanse ediliyor ve bu şekilde toplum nazarında itibarsızlaştırılarak, dirençleri kırılarak, madenci şirkete yardımcı olunmaya çalışılıyor.
KÖYLÜYE ARSENİKLİ SU İÇİRDİLER
Demir Export’un Sivas Kangal’daki Bakırtepe altın madeninde dinamit kullanımı yüzünden Pınargözü ve Taşgeçit köyleri ile Davutoğlu mezrasının içme suyu azaldı.
Sudan şüphelenen köylüler 2011’de resmi makamlara başvurdular. Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü, Toplum Sağlık Merkezi vb. kurumların farklı tarihlerde yaptığı 5 farklı tahlilin hepsinde, yüksek miktarda arsenik çıktı.
Arsenikli içme suyuna mahkum bırakılan köylüler, 10 yılı aşkın süredir Koç’a ait Demir Export şirketinin altın madenlerine karşı mücadele yürütüyorlar.
“Adını su kaynağından alan Pınargözü köyünün suyu, maden ocağı yüzünden yok oluyor”
Ya arazilerinizi satın ya da kamulaştıracağız
Şirket, 2021’de Kangal’daki ocağı genişletmek için köylülere arazilerini satmaları için yazı göndermiş ve satmadıkları takdirde arazilerin zorla kamulaştırılacağını iletmişti.
Şirketin Ankara’daki merkezinden Sivas Kangal Pınargözü köyü ve Davutoğlu mezrasında yaşayan köylülere noter kanalıyla yapılan tebligatta sahibi oldukları parselin kamulaştırılacağı ihbarı yapıldı. 3 mayıs 2021 tarihli tebligatta Maden Yasası’nın 46 maddesi 5. fıkrasında özel mülkiyete konu taşınmazların işletme ruhsatı sahibi tarafından satın alınabileceği koşulu getirildiği belirtilerek;“Bu kapsamda yasanın öngördüğü cebri kamulaştırma işlemine gerek kalmaksızın hak sahibi olduğunuz hissenin tarafımızca kıymetinin (metrekare birim fiyatı olarak 1.00 TL ile teklif açılacaktır) ödenerek satın alınabilmesi için, 3 Haziran 2021 perşembe saat: 10.00’da Kangal belediyesi Düğün Salonunda oluşturulan 3 kişilik gayrimenkul satın alma komisyonu ile anlaşmaya davet edildiğinizi, ödenecek satış bedeli olarak gayrimenkul üzerinde yapılan kıymet takdir raporlarının esas alınacağı ihbar olunur” denilen ihbarnamenin sonunda ise görüşmelere katılınmadığı taktirde kamulaştırma işlemleri için gerekli sürece geçileceği ifadelerine yer verildi.
ÇED, DANIŞTAY 6. DAİRESİ’NDEN DÖNDÜ
Şirket Sivas’ın Eğricek köyünde siyanürle aradığı altının ocak kapasitesini artırmaya yönelik proje için 28 Haziran 2021 tarihinde ÇED Olumlu Raporu almıştı. Ancak geçtiğimiz aylarda altın madeniyle ilgili Danıştay 6. Dairesi ÇED’in iptali için açılan davada, yerel mahkeme şirket lehine verdiği “ret” kararını bozdu ve dava konusu işlemin iptaline karar verdi.
Kangal halkı idare mahkemesinde dava açarak ÇED Olumlu raporunun iptalini talep etmişti. Fakat yerel mahkeme tarafından “projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğu” belirtilerek, olumsuz etkileri ikrar edecek nitelikte bir gerekçeyle raporun iptal edilmesi talebi reddedilmişti.
Köylüler elbette bu ret kararını da Danıştay’a taşımıştı. ÇED raporundaki bazı bilirkişilerin yerel mahkemede hükme esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan bilirkişi heyeti arasında bulunması, birçok iptal davasına konu olmuş geçmişteki ÇED raporlarındaki eski verilerin kullanılması, Kalkım Balıklı Kaplıcası’nın hidrojeolojik yönden olumsuz etkilenecek olması başta olmak üzere birçok hukuksuzluk Danıştay’a yapılan başvurunun temelini oluşturuyor.
Bakırtepe Çevre Platformu aktivistlerinden Hüsne Harput Gölbaşı;
“Koç Holding’e bağlı Demir Export’un siyanürlü altın işletmeciliği yaptığı Bakırtepe, aynı zamanda bir inanç merkezi ve sit alanı. Birinci ÇED raporu hazırlandığında bilirkişinin, ‘geri dönülmez zararlara neden olacağı’ tespitinden dolayı yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Maden ocağının yer aldığı bölge, endemik çeşitliliğin çok fazla olduğu bir bitki örtüsüne sahip olmasından dolayı, devlet tarafından orman vasfı kazanmış arazi olarak tescillenmiştir.”
Elkondu köyünden Sabahat Yaraşır;
“Koç gerçekten çok güçlü, ama onlar güçlü diye biz mücadeleden vazgeçmek zorunda değiliz. Koç şu an var olan durumuyla suç işlemiş durumda. Naldöken dediğimiz bölgede şu an kapasiteyi genişletmek istiyor, en son ÇED onunla ilgiliydi. ÇED daha onaylanmadan, Danıştay‘ın iptal kararı olmasına rağmen, Naldöken‘de çalışmaya başlamışlar. Bu, Koç‘un işlediği suçtur. Bakanlık, şirketin çalıştığı haberini alıyor, buraya bir heyet gönderiyor (gönderip göndermediğini de tam bilemiyoruz) Koç da heyetin geleceğinin bilgisini alıyor, hemen iş makinalarını kaldırıyor, sahayı boşaltıp çıkıyor. Bakanlık, ‘burada bir ocak çalışması yapılmış ancak biz geldiğimizde terk edilmiş durumdaydı’ yazmak yerine, ‘burada çalışma yapılmamaktadır’ diye yazıyor.
Elkondu köyünden Aytaç Sarıkaya;
Bu çevre köylerdeki birçok yolu,su kanallarını vs şirket yapıyor, bundan dolayı sonuçta devletin yükümlülüğünde olan yol ve su ihtiyacının karşılanmasını şirket yapıyorsa, şirket de kendini devlet gibi görmeye başlıyor ve devlete de hükmedebiliyor. Devlet bu durumda sermayenin sözcülüğünü yapmış oluyor.
Pınargözü köyünden Hüsnü Koçyıldız;
Büyük balık küçük balığı yutar derler ya, işte görüyorsunuz köy fakir bir köy, dalı budağı kırık bir köy. Sahip çıkan da yok!
“2013 yılında maden firmasının dinamitle patlattığı esnada, bizim köyümüzün adını aldığı Pınargözü suyumuz da patladı. Buradan Pınargözü ve Taşgeçit köyleri ile Davutoğlu mezrasına şebeke suyu gidiyordu. Bu su kurudu, kuruyunca biz susuz kaldık. Müracaatlarımız sonucu yetkililer geldiler ama bize sahip çıkmadılar. Daha sonra ilgili firma bize su verdi kendi kuyusundan. Yetkililer, verilen şebeke suyundan gelip örnek aldılar, tahlil sonucu su arsenikli çıktı. Bunlar bize yaklaşık bir buçuk iki sene arsenikli su içirdiler. Savcılık olaya el koydu, biz de müdahil olduk. Bunlar Kangal Asliye Ceza’da yargılandılar, Kangal’daki mahkeme kendisini yetkisiz kıldı, Sivas Ağır Ceza’ya gönderdi. Sivas Ağır Ceza’da bunlar yargılandılar, araya Covid 19’un girmesi ile dava biraz daha uzadı ancak nihayete erdi. Büyük balık küçük balığı yutar derler ya, işte görüyorsunuz köy fakir bir köy, dalı budağı kırık bir köy. Sahip çıkan da yok! Ne hikmetse davayı açan savcı sanıkların beraatini istedi.”
“İlgili firma bir müddet burada bize damacana ile su dağıttı, bir süre sonra da “size arsenikli su vermedik” dediler. Verdiğin su arsenikli değilse bize neden damacana ile su dağıttın?“
“Bunlar şimdi de bu madenin kapasitesini genişletmek istiyorlar, firma ile tarla sahipleri anlaşamıyorlar. Şimdi mevcut hükümet, Sivas İl Özel İdaresi, bakanlık emri ile kamulaştırma yapıyor. Yani şimdi tarlalarımızı zorla elimizden alacaklar, Demir Export’a verecekler, Demir Export da çalıştıracak. Şimdi benim de orada 200 dönüm tarlam var, kadastro geçerken 10-15 dönümlük yerim hazineye yazıldı, sonra ben mahkemeye verdim, Yargıtay’a gitti henüz sonuçlanmadı. Orayı da elimden almak istediler, ben gittim kaymakamlığa müracaat ettim hazineye yazılan kendi malımı kendim kiraladım. Şimdi ben kira ödüyorum, bu beyefendiler 2000 dönümden fazla bu fakir yörenin arazisine moloz döküyorlar, devlete de bir kuruş para ödemiyorlar. Ben yeraltı cevherlerinin yeryüzüne çıkmasından yanayım ama yasalar çerçevesinde, insanlara zarar vermeden, doğayı tahrip etmeden, suyumuza zarar vermeden çalışın nasıl çalışacaksanız. Ama bunlar öyle yapmıyorlar, Koç Holding böyle gözüküyor, Türkiye’de halktan yana gözüküyor ama Koç Holding’in burada çalışanları bir numaralı halk düşmanı. Adam su, doğa hiçbir şey dinlemiyor.”
Bakırtepe’de safahat
-Bakırtepe altın cevherleşmesi 3 farklı ruhsatta yayılım sunmaktadır. İlk sahayı 2006 yılında MİGEM’den ihale yolu ile alan şirket 2006-2012 yılları arasında jeolojik harita alımı, jeokimya çalışması ve tespit edilen lokasyonlarda karotlu sondaj çalışmaları yapmıştır.
-Sahalarda yürütülen madencilik faaliyetleri için işletme ruhsatlarının 1993 yılı öncesinde alınmış olması nedeniyle, 2007 yılında “ÇED yönetmeli̇ği̇ kapsamı dışında” değerlendirilmiştir.
-2011-2012 yıllarında yürütülen ÇED çalışmaları kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2013 yılında “ÇED Olumlu” kararı ve “Madenci̇li̇k faali̇yetleri̇ i̇çi̇n i̇şyeri̇ açma ve çalışma ruhsatı” verilmiştir.
-2013 yılında proje kapsamında yüklü ve yüksüz solüsyon havuzları geçirimsizlik katmanlarının dizaynında değişiklik yapılması planlanması kararının iptali için açılan dava neticesinde Sivas İdare Mahkemesi, Bilirkişi Raporunda yer alan hususları da dikkate alarak 28.11.2014 tari̇hi̇nde yürütmeni̇n durdurulmasına karar vermi̇şti̇r.
-Mahkeme kararının gerekçeleri çerçevesinde Bakanlığın 2009/7 sayılı genelgesi̇ doğrultusunda ÇED raporunda gerekli̇ düzenlemeler yapılmış, söz konusu projeye 31.12.2014 tarihinde “ÇED olumlu” kararı verilmiştir.
-Kararın iptali için dava açılmış, ancak dava reddedi̇lmiş olup, Ret kararına itiraz amacıyla Danıştay’a başvurulmuştur.
–2015-2016 yılları arasında proje kapsamında inşaat faaliyetleri yürütülmüştür.
Yürütülen bu faaliyetler kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23.03.2016 tarihli Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği’nin 8’nci maddesi gereğince “Geçici Faaliyet Belgesi Başvuru” sunda bulunulmuş, Atıksu Deşarjı ve Hava Emisyonu konularında 23.03.2017 tarihine kadar geçerli “geçi̇ci̇ faali̇yet belgesi̇” veri̇lmesi̇ uygun bulunmuştur.
Devam eden itiraz davası neticesinde Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından 16.06.2016 tarihli ilk ÇED kararından itibaren geçen süre içerisinde maden sahası etrafında oluşturulan yeni arazi kullanımları gerekçe gösterilerek ‘ÇED olumlu kararı’nın iptaline karar verilmiştir.
Danıştay kararının gerekçeleri çerçevesinde 2872 sayılı Çevre Kanunun 1. Maddesinde, Kanunun Amacı,
“Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin korunması” olarak kabul edilmiş ve Kanunun 2. Maddesinde;
“Çevresel Etki Değerlendirmesi:
Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar” olarak tanımlanmakta olup, yasa hükmüne dayanarak ÇED Raporunda güncel olarak bu yeni kullanımların belirtilmesi ve projenin bu alanlara olabilecek etkilerinin belirtilmesi amacıyla Bakanlığın 2009/7 sayılı genelgesi çerçevesinde 2. 2009/7 Revize ÇED Raporu hazırlanmıştır.
- 2009/7 Revize ÇED Raporunda;
- Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan edilen Molladere Höyüğü sit sınırları ve Mera Komisyonu kapsamında mera alanı olarak ilan edilen alanlar çerçevesinde ÇED İzin Alan sınırlarının tekrar düzenlenmesi, Molladere Höyüğü’ne madencilik faaliyetlerinin etkisi, somut olmayan kültürel miras kapsamına alınan Bakırtepe ziyaret yerinin projeden etkilenmemesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi hususlarında düzenlemeler yapılmış ve proje için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 21.09.2016 tarih ve 4300 sayılı yazı ile “ÇED Olumlu” kararı verilmiştir.
Alınan ÇED Olumlu Kararına istinaden üretim faaliyetleri sonrasında oluşan atıkların depolanmasında Atık Yönetimi Yönetmeliğinin 13. Maddesi gereğince “Geçici Depolama İzni” talep edilmiş olup, hazırlanan depolama alanında yapılan incelemele neticesinde yönetmelik kapsamında fiziksel şartları sağladığı tespit edilerek 06.06.2017 tarih ve 62963309-145.14-E.4045 sayılı Sivas Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yazısı ile “Geçici Depolama İzni” verilmiştir.
Tüm bu izin süreçleri ve madencilik faaliyeti devam ederken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “ÇED Olumlu” kararının iptali ve yürütmenin durdurulması için Sivas İdare Mahkemesi’ne dava açılmış ve açılan dava neticesinde Sivas İdare Mahkemesi, Bilirkişi Raporunda yer alan hususları da dikkate alarak yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir (05.01.2018 tarih).
Mahkeme kararının gerekçeleri çerçevesinde Bakanlığın 2009/7 sayılı genelgesi doğrultusunda ÇED Raporunda Bilirkişi Raporu dikkate alınarak gerekli düzenlemeler yapılmış, ÇED Raporunda eksikliklerin giderilmesi amacıyla Bakanlığın 2009/7 sayılı genelgesi çerçevesinde daha önce hazırlanan diğer raporlarla birlikte 07.09.2016 tarihinde hazırlanan 2.2009/7 Revize Çevresel Etki Değerlendirme Raporu referans alınarak 3. 2009/7 Revize ÇED Raporu hazırlanıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulmuş ve 15.03.2018 tarih ve 5007 sayılı karar ile “ÇED Olumlu Belgesi” alınmıştır.
Ardından proje kapsamında ÇED sınırları içerisinde kalmak kaydı ile 1 adet pasa alanı ilave edilmesi, bitkisel toprak depolama yerinin ve alanının değişmesi planlanmış olup konu ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan görüş alınmıştır.
Bölgede yapılan rezerv arama ve geliştirme çalışmaları neticesinde farklı alanlarda tespit edilen rezervlerin çıkarılması için alanın ve kapasitenin arttırılması gerekliliği üzerine kapasite artışı planlanmış olup, mevcut 677,98 ha’lık ÇED Alanı 1065,28 hektara çıkarılarak 28.06.2021 tarihli “ÇED olumlu belgesi” alınmıştır.
Ayrıca Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği kapsamında 07.09.2022 tarihinde 12/07/2019’da yürürlüğe giren Sıfır Atık Yönetmeliği kapsamında Sıfır Atık Yönetim Sistemi kurulmuş ve 30.12.2020 tarihinde sıfır atık belgesi alınmıştır.
Sivas İdare Mahkemesinin 31.1.2023 tarihli ‘’ÇED OLUMLU’’ kararının temyiz istemi üzerine, Danıştay,
‘’ÇED raporu, jeolojik ve hidrojeolojik yönlerden eksik bulunmakla birlikte, söz konusu eksikliklerin dava konusu proje kapsamında faaliyete geçilmeden önce zorunlu olarak tamamlanacağı, dolayısıyla ÇED Olumlu kararının iptalini gerektiren bir yönünün bulunmadığının belirtilmesi nedeniyle İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş ise de, projelerin uygulanmasının izlenmesinin ve kontrolünün, ÇED raporlarında yer verilen taahhütlere göre yapıldığı dikkate alındığında, jeolojik ve hidrojeolojik yönden eksik olduğu belirtilen bu hususlar, faaliyete geçilmeden önce tamamlanacak hususlardan olmayıp, aksine, eksik olarak belirtilen bu hususların, ÇED raporunda yer alması gereken muhtemel çevresel etkiler ile alınması gerekli önlemler kapsamında olduğu sonucuna varılmıştır. Bu itibarla; jeolojik ve hidrojeolojik yönlerden eksik ve yetersiz olarak hazırlanan ÇED raporu esas alınarak verilen “’ÇED OLUMLU’ kararında hukuka aykırılık bulunmadığına’’ 21.6.2023 tarihinde karar vermiştir.
Bunun üzerine şirket acaleyle, 2021 ve 2022 yılında hazırlanan projeler kapsamındaki alanları ve kapasiteleri içerecek şekilde yeniden planlama yaparak hazırladığı 9.8.2023 Proje Tanıtım Dosyasını Bakanlığa sunmuş ve Bakanlığın ÇED süreci başlayan projeler kısmında aynı tarihte ilan edilmiştir.
Bu arada ilginç bir durum yaşanmıştır.
-ÇED izin ve denetim Genel Müdürlüğünce 4.8.2023 tarihli yer inceleme tutanağı düzenlenmiş olup, tutanakta,
‘’2018 ve 2021 ÇED kararlarının bulunduğu, 2022 yılında Kapasite Artırımı ÇED süreci başlatıldığı, 21.6.2023 tarihinde 2021 ÇED kararının iptal edildiği, dolayısıyla 2022 Kapasite Artırımı ÇED sürecinin de iptal edildiği,
Bu nedenle yeniden planlanan projede 2021 ve 2022 yılında hazırlanan projeler kapsamındaki alanları ve kapasiteleri içerecek şekilde planlama yapıldığı, 2022 yılında yürütülen ÇED süreci kapsamında sahada herhangi bir çalışma olmadığı tespit edilmiştir’’ denilmektedir.
-İlgili tutanakta verilen ÇED ile ilgili bilgiler evrak üzerinden hazırlandığı, sahadaki faaliyetleri kapsayan gözlemlere dayanmadığı anlaşılıyor.
TUTANAĞA GÖRE, BAKIRTEPE ALTIN MADENİNDE FAALİYETİNİN DURDUĞU BELİRTİLİYOR. ANCAK YEREL HALKTAN GÖRGÜ TANIKLARINA GÖRE TUTANAĞIN TUTULDUĞU 4 AĞUSTOS TARİHİ DAHİL MADENDE FAALİYETİN DEVAM ETTİĞİ BELİRTİLMEKTEDİR.
Diğer ilginç durum, Yer İnceleme tutanağı 4.8.2023 tarihinde düzenleniyor, Bakanlık sayfasında 4 gün sonra 9.8.2023 tarihinde Proje Tanıtım Dosyası ilan ediliyor. Madenci adına süreç hızlı bir şekilde işliyor.
-Tutanakta belirtildiği üzere, Danıştay’ca iptal edilen projenin yerine, aynı saha ve kapasite artırımına ilişkin tekrar PTD sunulduğu anlaşılıyor.
-2022 yılında ÇED süreci başlatılan ve Danıştay’ın ‘’Söz konusu proje ocak alanlarının genişletilmesi ve ocak kapasite artışı olmasına rağmen projenin çevresel etkileri (hidrojeolojik, hidrolojik, jeolojik, gürültü, titreşim, ve hava kalitesi vb.) değerlendirilirken ÇED alanı içerisinde yer alan ve alması planlanan tüm üniteleri kapsayacak şekilde kümülatif olarak değerlendirilmediği, ÇED Raporu “Jeolojik ve Hidrojeolojik” çalışmaların yetersiz olduğu kanaatiyle’’ önceki projeyle ilgili ÇED iptal etme gerekçeleri, bu yeni proje için de geçerliliğini sürdürecektir.
-‘’2022 yılında ÇED sürecinde yer alan alanları ve kapasiteleri içerecek şekilde Danıştay Altıncı Dairesi’nin iptal gerekçeleri kapsamında bütün çalışmaları içerecek şekilde iş bu ÇED Başvuru Dosyası hazırlanmıştır’’ denilmesine karşın;
-PTD dosyası incelendiğinde iptal gerekçeleri olan hususların iyileştirmeleriyle ya da taahhütlerin raporda yer almadığı görülmekte, hazırlanacak ÇED raporuna bırakıldığı belirtilmektedir.
Madenin aksamadan faaliyetlerine devam etmesi için madenci adına tüm engeller aşılmakta, işin hızlandırmak için bu arada 23.8.2023 tarihinde Bakırtepe altın madeni yeni ÇED süreci hakkında Halkın Katılım Toplantısı Çetinkaya’da yapılmıştır. Halk özellikle Kalkım Kaplıcası ve diğer su kaynaklarının sularının kızıl ve sarı renkte aktığını ve azaldığını belirterek, madenin faaliyetlerinin durdurulmasını talep etmişlerdir.