‘’AYAKLAR BAŞ, BAŞLAR AYAK OLDU’’
‘’Değersiz kimseler başa geçti, değerliler ise en geride bırakıldı.” anlamında kullanılan bir sözdür. Ata sözü olarak aynı anlamı taşır. AKP iktidarı döneminde sıkça kullanılmıştır bu sözcük. AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan bunu ilk olarak 2008 yılında kullandı. AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan 1 Mayıs gösterileriyle ilgili “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” dedi. Bu dönem ve sonrasında AKP’nin dışlayıcı politikası gittikçe kuvvetlendi. Mecliste elde ettikleri çoğunluk sayesinde kendi önerileri dışında her öneriyi ret ettiler. Tüm Kamu hizmetleri kendi çıkar gruplarına ve yandaş holdinglerine peşkeş çekildi. Alt yapı, yol, oto yol, köprü, hastane, hapishane, millet bahçeleri, havaalanları ve inanmayacaksınız ama umumi tuvalet yapım işleri ile daha niceleri. Sorgusuz sualsiz yandaşlara verildi. Ülkenin Kamu dengesi alt üst oldu. Böylece yıllarca tekrar ettikleri “Biz de ezildik, ezilenin yanındayız” söylemlerinin içi boşaldı, AKP hükümeti muhalefetsiz bir güç haline dönüştü, sesi çıkmayanı temsil ederken, tek ses haline geldi, sağırlaştı.
Her doğal afet sonrasında 21 yıldır iktidarın kendilerinde olduğunu unutup suçu Kader’e bağlamışlardır. Şehirleşme ve alt yapı sorunlularının çözümü için Belediyelerde, Mecliste çözüm üretilmedi . Çözümü sağlayacak mevcut kadroların hepsi tavsiye edilerek; yerlerine kendi Partililer ve yandaşları getirildi. İlk dönemlerde sorunlar az olduğu için yapılanın vereceği zararı kimse görmedi yada görmek istemedi. Gün gelip depremler, doğal afetler , iklim problemleri, küresel ısınma sonrası oluşan iklim değişikleri felaket düzeyinde insanımız ölmesine yada sakat kalmasına neden olunca, Kralın çıplak olduğunu gördük. Hayatta kalanlar tüm varlıklarını kayıp edip hiç hakları olmayan hayatlar sürdürmeye başladı. Bunun nedeni hiçbir beceri ve deneyimi olmayan yandaş ve partililerin göreve getirilmesidir. Göreve gelen kendi ezilmişliğinin acısını aklı sıra vatandaştan çıkartmaya kalmıştır. Sosyal yapı alt üst olup eskinin ayak takımı yeninin başları olmaya alışmıştır. Emekçi ezilerek tam anlamıyla bir lokma ekmeğe muhtaç hale getirilmiştir. Kazanç azaldığı için emekçi ilk önce sosyal hayatından kısıtlama yapmıştır. Eski, onarımı yapılmaya adeta yıkılmaya yüz tutmuş evlere taşınıp oralarda yaşamaya çalışmaktadır. Yerin üstü ne kadar harap ve bakımsız ise altıda bir o kadar harap ve bakımsızdır. Emekçinin oturduğu semtlerde, çoğu bina eski dere yataklarında, fay hatları üzerindedir. Kanalizasyon ise tam anlamı ile içler açısıdır. Eskinin yerine yapılan yeni binalar sadece süslü paketlerdir. Tüm Ülkeye hakim bir yaşam tarzı budur. Her şiddetli yağmur sonrası aynı manzaralar, aynı medya görüntüleri, aynı sonuç. Değişmeyen tek şey bu dönemin ağalarının, paşalarının halen sefa içinde yaşayıp, vatandaşa kaşı sağır olmalarıdır.
Deprem, sel, yangın, heyelan , fırtına bunların tümü doğal olaylardır. Bunlar karşı alınacak önlem bellidir. Ancak bu önlem alınmaz. Alınmama nedeni ortadadır. Kapitalzim. Kapitalizm kendi içinde akıldışılığa sahiptir. Akıldışılık; doğanın halkın yararına olacak şekilde denetim altına alınmasına, büyük iş çevrelerinin kazanç hırsıyla engel olmasında görülmektedir. Son yıllarda Ülkemizde mevsim geçişleri sırasında yağışların şiddeti ve süresi değişmiştir. Yağışlar sonrası oluşan seller milyonlarca liralık zarara yol açmaktadır. Ürünler mahvolup, evler yıkılmakta, yerleşim yerlerini sel basmaktadır. Bunun önüne geçmek kolaydır. Gerekli ıslah çalışmaları bilimsel verilere göre yapılır ise sorun çözülür. Öyleyse niçin yapılmıyor? Çünkü kapitalist sistem, akıldışıdır da ondan. Yağışlar, her yıl ölüme ve yıkıma yol açan sellere dönüşmelidir, çünkü yapılacak iyileştirmeler ile halkın yararına olarak gerçekleştirilecek taşkının denetimi, enerji üretimi, ulaştırma sistemi, toprak korunması, kamu hizmeti yandaş şirketlerinin kârlarını azaltabilir. Kapitalist sistemin akıldışılığı, kamusal plandan yoksun oluşu kadar apaçık değildir. Her işletmede, bir sistem, örgütlenme, planlama vardır; ama Devlet ile kamusal işletmeler arasındaki ilişkide, ne sistem, ne plan, ne de örgütlenme vardır. Olan sadece anarşidir. Ulusun ekonomik refahı düşünülmeyip, sadece kapitaliste kendi işine geleni yapmasına izin vereleceği konusunda teminat verilmektedir.
Dünden bu güne Ülkemiz genelinde yaşanan da budur. Deprem üzerinden geçen sürede yeniden yapılanma bir yana yıkılan yada yıkılmaya yakın binaların enkazı bile doğru dürüst kaldırılmamıştır. Depremzedeler insanlık onuruna yakışmayacak şartlarda yaşamlarını sürmektedirler. Yapılan hiç bir şey yoktur. Ortada gezen yetkili olarak tanıdığımız kişiler sadece ayak takımıdır. Tüm ayaklar baş olma sevdasında olsalar da unuttukları bir şey vardır. Oda yer değiştirebilecekleri bir başa sahip olmamalarıdır. Bu kişilerde başta ayakta aynıdır. Başın yerinde ayak, ayağın yerinde yine ayak vardır. Sonuç; etrafta bilinçsiz bir şekilde koşuşan bir sürü ayak ordusu. Çok şey yazıp söylemeye gerek yok. Ayaklar altında ezilen bizlerİZ. Ancak ayakların unuttukları bir şey var. Onlar bizi ne kadar ayak takımı, çapulçu olarak görselerde, bizlerin omuzlarının üzerinde bir baş vardır…
Diğer köşede buluşmak üzere.