BALIĞIN BAŞIMI KOPTU
Sabah, internet üzerinden Ceza grubundan rap dinledim. Rap parçalarından biri Panorama Harem’di. Sözleri çok ilginç ve etkileyiciydi. Sonuç olarak bu gün yazacağım yazının özü ortaya çıktı. Sözlerin bir kısmı şöyleydi;
Günahla ekilen tohum
Kâbusla irkilen toplum
Ne yaptınız bu gençlik için, ha? Tarihle övünün!
Dövündük her ölümün, her yenilginin ardından
Alınan ders ne kader? Bela başımdan eksik olmaz
Balık mı baştan koktu, yoksa balığın başı mı koptu?
Balığın başına geleni pişmiş aşına bak da gör
Sence bir ömrün sonu mudur asitli mide?
İçinde b*k taşır bu insan, söyle, bu kibir kime?
Balık baştan kokar cümlesi bir ata sözü olarak dilimize yerleşmiştir. Yöneticilerin yani başta olanların tutumu bozuksa toplumda her şeyin bozuk olacağını anlatır. Bunun devamı olan bir diğer ata sözüde ‘’Balık (Et) kokarsa tuzlanır; ya tuz kokarsa ne yapılır?’’ Bozulan şeyi düzeltecek etken ya da yardımcı unsur her zaman vardır. Ama bu etken bozulmuşsa geri kalan tek çözüm çürümeye başlamış kısmı koparıp atmaktır. Geri kalanı kurtarmak için olmazsa olmaz budur. Yapılmadığında, bütün tamamı ile kayıp edilir. Bir şeyin tamamı ile yok olması, elde edilecek faydanın da kaybına yol açar. Bu nedenle oluşan her hangi bir bozulmada el titrememeli, akıl duraksamamalı, yapılacak kesinlikle ertelenmemelidir. Bedenin yaşaması, bütünün bir kısmının korunması için gerekli ise kol bacak feda edilebilir. Ancak bozulma baştan başlarsa ise beden için yapılacak en iyi şey derin bir çukur açıp kalanı gömmektir. Derin olması bazen yetmeye bilir. Bir takım ek kimyasallar ile (örneğin:kireç) çürümeden kaynaklanacak bulaşlar engellenmelidir. Bu örnekleme toplumun her kesimine uyarlanabilir. Aile, eğitim, siyaset, ekonomi, inanç vd. İnsanın baş aktör olduğu tüm kurum ve birliktelikler için geçerlidir.
Bu birlikteliklerin oluştuğu yerlerden biri de Siyasi Partilerdir. Günümüz Türkiye’sinde, siyasi partileri incelediğimizde karşılaşılan durum tam anlamı ile derin bir bozulmadır. Sağ ya da sol parti olması bu bozulmanın önüne geçememektedir. Parti içi hizipçi yapılanmalar, parti içi taraflı siyaset, parti içi diktatörlük artık gizlenmeden aleni yapılmaktadır. Bozulma ya da kokuşma pek dikkate alınmamaktadır. Parti liderleri siyaset dışı kurdukları feodal kulelerinde yaşayıp, kendi iktidarları haricinde bir şey düşünmemektedirler. Her türlü imkanlarını ve çabalarını kendi kişisel ereklerini sürdürebilmek için kullanmaktadırlar. Seçmen sadece seçim zamanı hatırlanmaktadır. Eğer Parti iktidarda değil ya da olma olasılığı yok ise seçmeni unutup kendi ulaşılmaz ütopyalarının peşinden koşmaktadırlar. Türk Siyasi yapısına baktığımızda görünen şey budur. Bir iki tane yeni umutların simgesi parti yok değildir. Bunların içinden son seçimlerde buruk da olsa başarı elde eden Türkiye İşçi Partisi öne çıkmaktadır. Düzen partilerinin yapılarına ve işleyişlerine bakıldığında Türkiye İşçi Partisi, seçmen için umut olmuştur. Seçmenin büyük bir kısmı yine düzen partilerine oy vermiştir. Bunun nedeni Türk Seçmeninin partici yapısıdır. Türk Siyasetindeki particilik bir türlü terk edilememiştir.
Siyasi gücünü yalnız kendi yandaşlarına çıkar sağlamak için kullanan Lider yapılanmalar; particiliği sürekli destekleyip, büyütmek için çaba göstermişlerdir. Nedeni çok açıktır. Bir partiye çok bağlı olan o partinin öğretisini savunmayı, onun çıkarlarını korumayı amaç eden seçmenlerin oyu daima çeptedir. Arka planda olanlar ya da partisi dışındakiler bu seçmeni ilgilendirmez. Bu seçmenlerin tümü ne yazık ki siyasi köledir. Sahip neyi emrederse kölede onu yapar. Bu örnek tek bir parti için değildir. Bütünün büyük bir kısmını oluşturan düzen partilerinin tümünde olan budur. Bu yapılanma ne yazık ki geçmişten gelen ümmetçilik anlayışın bir devamıdır. Seçmen bu yolu kendi isteği ile seçmemiştir. Seçmen bu yola itilmiştir. Çeşitli oyunlar, kurgular sürekli olarak siyaset sahnemizde olmuştur. Seçmeni yönlendirecek, bilgilendirecek, bilinçlendirecek siyasi yapılanmaların olmaması için sosyalist düşünceye karşı en son sahnelenen oyun, 12 Eylül de askeri cuntasının yaptığı darbe olmuştur. 12 Eylül darbesi seçmene köle prangalarını takmıştır. Askeri cunta prangaları kıracak sosyalistleri idam etmiş, hapse atmış ya da ortadan kaldırmıştır. Sonuç günümüz siyasi yapısıdır. Anlayacağınız balık yıllar önce baştan kokmuştur. Ama o başı koparıp atacak el bir türlü ortaya çıkamamıştır.
Burada Türkiye İşçi Partisine düşen görev açık ve nettir. Bunun tartışılacak ya da değerlendirilecek bir tarafı yoktur. Seçmenin titremeyen eli olmak. Parti yapısını, yönetici kadrolarını, parti üyelerini bu talebin gerçekleştirilmesi için eğitmeli ve oluşturmalıdır. Yapmadığı durumda ne olacağını görmek için çaba sarf etmeye gerek yok. Türk Siyasi yapısına bakmak kafi gelir. Seçmen asla balık değildir. Kokmaya başlarsa en fazla tuzlarsın. Tuz da kokar ise seçmeni kayıp edersin. Başını koparırsan yine kayıp edersin. Seçmen olmadığı yerde parti olarak sende olmazsın. Yüklenen yük göze hafif gelmesin. Başın olacak kişi parti liderleri ya da yöneticileri değildir. Onları değiştirir yoluma devam ederim düşüncesi kocaman bir ütopyadır. Senin başın, senin liderin halktır, seçmendir. Seçmenin kokmasının önüne geçmek olmazsa olmazındır. Yoksa balığın başı koptumu ilk giden sen olursun.
Diğer köşede buluşmak üzere.