BİLMEK
Kültürel, siyasi, sınıfsal, kişilik ya da cinsiyet farklarımız ile oluşturduğumuz sosyal gruplar içinde yaşıyoruz. Toplumdaki farklılıkların yanı sıra bireyler de kendi içlerinde “çeşitlilik” ve “karmaşıklık” taşırlar. İnsanlar farklı kültür, sınıf, meslek, eğitim, coğrafya gibi gruplar olarak ayırılsa da , ortaya çoğunlukla grup kesişimleri de çıkmaktadır. İçinde bulunduğumuz bu sosyal gruplar aynı zamanda toplum olarak adlandırılmaktadır. Toplum, kendini oluşturan bireyler gibi canlı-organik yapıdadır. Bu yapı kendini oluşturan bireylerin özellikleri nedeniyle, grupsal ayrışmalar ya da sosyal adaletsizlikler sonucunda farklı kültürel gruplar olarak cemaatleşebilmektedir. Bunun ilk etkilediği alan ise aile ortamıdır. Ailede oluşan kutuplaşmalar, toplumun siyasal-kültürel alanlarında ciddi farklılaşmalar ve kutuplaşmalar olarak ortaya çıkarmaktadır. Kutuplaşmalar insanları sosyalleşmenin dışına sadece kendi grupları içerisinde yaşamaya mahkum etmektedir.
Böyle bir ortamda “bir yere ait olmak” söylemi toplum aklına hâkim olmaya başlamıştır. Oysa insanlar farklılıklarıyla birlikte insandır. Tatmin olamayan özellikler sonucunda (saygı görmeyen kadınlık, ezilen çalışan, eşit haklara sahip olmama ya da anadil vb.) ise alt kimlikler, üst kimlikler ortaya çıkmaktadır. Bu kimlik karmaşası toplum yapısını yaralamaktadır. Toplumda açılan bu yaralardan ise faydalan radikal kimliklerdir. Radikal kimlikler sonunda toplumları yok olma noktasına kadar götürebilmektedir. İnsanlık tarihi bir çok örnekle doludur. İlişkiler ile değişen kimlikler kendi aralarında sürekli bir mücadele içindedir. Bu mücadelenin ortaya çıkarttığı zehir önyargıdır. Önyargı, bireyler arasında güven tesisi ile yıkılabilir. Bunun için öncelik verilmesi gereken tanışma ve selamlaşmadır. Yapımız gereği tanımadığımız ya da bize selam vermeyen insanlara güvenmeyiz. Ancak güven oluştuğu zaman önyargılar büyük ölçüde ortadan kalkar. Bir arada yaşamak, bireylerin birbirine güvenmesi ile mümkün olabilmektedir. Bireyden sonra etken güç Devlettir. Toplumun güçsüz, dezavantajlı kesimleri, etnik ve mezhepsel grupları ise ne yazık ki Devlet nezdinde ayrımcılığa uğramaktadır. Ayrımcılığın sonucunda haksızlığa uğradığını düşünen bireylerde öfkelerini, kırgınlıklarını boşaltacakları, günah keçileri (Suriyeliler, Afganlar, Özbekler vb.) bulurlar. Günümüz toplum yapısında bu sıklıkla gözlemlenmektedir. Toplumsal talepler ve çeşitlilik karşısında korkudan beslenen ayrımcı zihniyet yapısı inanç haline dönüşmektedir. Bu inanç kültürüne sahip olanlar tarafından meseleler vatanperverlik ile ihanet arasına sıkıştırılıp, insanlar tercihe zorlanmaktadır. Bunun önüne geçmek için, toplumu bir bütün olarak gören ve diğer insanların da bu toplumun bir parçası olduğunu kabul edenlerin yanında olmak yeterlidir. Bunların içindeki en akılcı grup sosyalistlerdir. Sosyalistlerin dışında bir diğer unsurda sağlıklı ve doğru iletişimdir. Birçok bireyde, yaşadığımız toplumsal travmaların sonucunda “konuşma korkusu” mevcuttur. Bunun en çok görüldüğü alanda siyaset arenasıdır. Bunun kırılma noktası kadınlar ve gençlerdir. En çok yan yana gelip yaşama potansiyeli oluşturan gruplardır, kadın ve gençlik grupları. Kadınlar ve gençlerimiz “reel siyasetin” ötesine geçebildiklerinde doğadaki felaketi görebilmektedirler; aynı zamanda siyasi kutuplaşmayı aşmak içinde doğaya olan ihtiyacın farkına da varmaktadırlar. Farkındalıkların en önde gelenide sosyalleşme ve bilgi aktarımıdır. Bilgi aktarımın kaynağı yetişkin olarak tanımladığımız bireylerdir. Yetişkinler toplumun yedek hafıza üniteleridir. Yaşanmışlık insana sadece yaş aldırmaz. Olaylar, deneyimler, yaşananlar bireylerde birikim oluşturur. Bu birikimin adı ‘’bilgidir’’. Tarihi, siyasi, kültürel veya başka bir ad koyalım, bilginin her çeşidi değerlidir. Bireyler arasındaki iletişimde bilginin aktarılması için gereklidir.
Konuşmadığımız, yazışmadığımız, paylaşım yapmadığımız bireye bilgi aktaramayız. Bilgi içilecek su, yenilecek yemek de değildir. Lokantada, kafede, markette birkaç kilo, bir tabak ya da bir bardak bilgi alamazsınız. Selamlaşma, karşılıklı gülüşme, gönderilen bir emoji iletişimi başlatır. Bunlardan korkmamak lazımdır. Korkulursa ne olur?
– Tanımadığın, bilmediğin biriyle evlenirsin, evlendiğin kişi katilin olur. Öldürülürsün.
– Yine aynı kişi kabusun olur, her gün dayak yer, her gün ezilirsin.
– Sosyal çevreni öğrenmeyip tek kalırsan, Aile içi tacize uğrarsın. 6 yaşında evlendirilir 13’ünde anne olursun.
– Cinsel kimliğini bilmeden büyürsen, tercihini doğru yapamazsın. İstemediğin bir cinsel kimliğe mahkum olur, dışlanırsın.
– İş ve mesleki bilgin olmazsa, ne iş verilirse onu yapar kazandığınla miden dolmaz, ruhun beslenmez ömür boyu aç kalırsın.
– Anne babalığı bilmezsen, bir sürü sorunlu evlat yetiştirip toplumun katili olursun.
– Siyaseti bilmezsen, hem kendinin hem de sevdiklerinin hayatını perişan edecek kişileri seçersin.
– Din nedir bilmezsen, Allah adına durmadan kandırılıp, sonunda sende kandıran olursun.
– Hak, hukuk nedir bilmezsen, gün gelir bu Dünya üzerinde bir avuç b.. olursun.
– Eşitliği ve özgürlüğü bilmezsen, sürekli bir tokmağın dövdüğü davul olur sonunda ortadan yarılır gidersin…
İstediğiniz kadar yazın, istediğiniz kadar uzatın. Etrafımız bilgisizlik içinde debelenen bireylerle dolu. Öğrenmek kolaydır. Sorar öğrenirsin. Okur öğrenirsin. Sormazsan, okumazsan en zor yolu seçersen ömür boyu debelenirsin. Sonunda debelendiğin pislik içinde ölüp onun bir parçası olursun.
Diğer köşede buluşmak üzere.