‘’BİR İNSANIN BİLDİĞİ ŞEYİ ÖĞRENMESİ İMKANSIZDIR’’
EPİKTETOS
Kimdir EPİKTETOS ? Epiktetos (d. 55 ‘ ö. 135), Yunan filozoftur. Muhtemelen Hieɾaρolis, Fɾigya’da köle olarak doğdu. Kuzeybatı Yunanistan’daki Nicopolis’e sürülene kadar Antik Roma’da yaşadı, hayatının büyük bölümü Nicopolis’de geçti ve orada da öldü. Şayet bir isim verilmişse, ailesince verilen ismi bilinmiyor. Epiktetos sözcüğü Yunanca’da en basit anlamıyla ‘kazanılmış, elde edilmiş’ anlamına geliyor. İsmini dahi kendi uğraşı ve fikirleriyle kazanmıştır. Köle kaldığı dönemde sakatlanmıştır. Yaşadığı dönem Ünlü Neron dönemidir. Bir çok zorluğa rağmen bildiğini ve bildiklerini paylaşmıştı. Köle olması hayatının bir parçası olmasına rağmen köle olarak ölmemiştir. Tüm hayatının sonuna kadar bir şey bilmediğini kabul edip, bilmediklerini öğrenmek için çaba göstermiştir. Ben biliyorum ile söze başlayan cahil kalmaya mahkumdur. Cehalet okuma yazma bilmemek değil bilmediğini kabul etmemektir. Bunu defalarca yazdım . Bir çok örnek verdim. Ben bunu yeni keşif etmedim. Yeniden farkına varmadım. Sadece farkına varanların öğretilerini öğrendim. Ben bildiğimi paylaştım ve paylaşmaya devam edeceğim. 1900 küsur yıl önce söylenmiştir bu söz. Bir çok benzeri gibi. Evren ve İnsan yaratıldığından bu yana öğreticiler bilmediklerimizi iletmiştir bize. Öğretmen, öğreten, aktaran, rehber olmuşlardır bize. Bilmediklerimizi bilmemiz için. Aklımızın sınırlarının alacağı kelimeler ile anlatmıştır bilmediklerimizi. Örnekleri, günlük olan yaşantımızın içinden seçmişlerdir. Öğreticiler bize bir ebeveynin sabrı ile yaklaşıp, onların dili ile yol göstermiştir. Anlamak için sadece dinlemek yetmez. Öğrenmek için nasıl bilmemeyi kabul etmek gerekli ise anlamak içinde anlamadığını kabul etmek gereklidir. Yüzlerce yazı on binlerce kelime yazdım. Kiminiz okudu ‘’eh’’ dedi. Kiminiz okudu ‘’peh’’ dedi. Kiminiz ise burun kıvırdı. Kiminiz gördü ama okumaya bile gerek duymadı. Burun kıvıranlara benim anlatabileceğim ya da bildiğim kadarıyla öğreteceğim bir şey yok. Onların hepsi bilen en benci kişiler. Bildikleri için öğrenmeye ihtiyaçları yok. Çok güzel bir hikaye dinledim geçenler de. Sultan Palamut ve Dik Başlı Şair ile ilgili. Bilirsiniz ya da bilmezsiniz. Bunun sorgusun da değilim. Ben bilmiyordum. Dinledim. Dinlediklerim belki bildiğimi kabul ettiklerimdi. Ancak anlatım ve tarz farklı idi. Hoş bir on dakika geçirdim. Merak edeniniz var ise Google kısmına Sultan Palamut yazın çıkar. Dinlemek ya da dinlememek size kalmış. Aynısı benim yazdıklarım içinde geçerli; okuyup okumamak size kalmış.
Ben sade kendi halinde bir insanım. Eksilerim var. Artılarım var. Benim inanç sınırlarım içerisinde günah ve sevaplarım var. Bunlar benim olanlar. Bunların beraberinde bilmeyip öğrendiklerim var. Öğrendiklerimi aktarır iken içine kendi deneyim ve bildiklerim ile kattıklarım var. Bu kelimeleri ilk kullanan ben değilim. Sadece ben den olan katkılar ile farklı sıralara sokuyorum. Anlatım tarzım, kelimeleri dizim şeklim farklı. Buna üslup diyorlar. Buna yaratıcılık diyorlar. Ama ben yaratıcılık kısmına karşıyım. Olanı kullanıyorum. Yeni olan bir şey yok yazdıklarımda. Belki kullanılmamış bir sıralamayı kullanıyorum. Göze ve kulağa hoş ya da nahoş gelen şeyler çıkıyor. Bir şeyin Hoş ya da nahoş olması onun ne kadar bildiğimiz ile ilgilidir. Ancak sıralama ve yazılış şeklide çok önemlidir. Normalde bize kaba gelen şeyler, yazılı hale dönüştüğünde hoş gelebilir. Gözümüze ve gönlümüze güzel gözükür. Gözü baktığını görmeye yönlendiren bilgidir. Gözü araştırmaya yönlendiren ise bilmemektir. Bilmediğiniz yerde ortamda kaldığımızda gözlerimizi sürekli çevremizi taraması dört dönmesi bu nedenledir. Öğrenmek için beynimiz çaba sarf eder. Bu çaba bizim elimizde olan değil beynimizin öğrendiklerinin sonucudur. El ile göz. Gönül ile öz bilgiye muhtaçtır. Eksik bilgi, öğrendiğin bilginin yönü nü bozar. Düz bir çizgi tutturamazsınız. Yol uzar zaman boşa akar. Bilmek, aynı zamanda doğruluğu ve düz olmayı getirir ardı sıra. Doğruluk bize zaman kazandırır. Kazanılan zamanın kullanılacağı yer bellidir. Sevdiklerimiz ile harcarız. Sevdiklerimizi öğreniriz. Mesleğimiz için harcar bilmediğimizi öğreniriz. Yazmak için harcar bildiğimizi paylaşırız. Zaman var ise paylaşır, zaman var ise öğreniriz. Tüm bunların başlangıç noktası bellidir. Bilmediğimizi bilmek ve kabullenmektir.