BOZUKLAR
Toplum yapımızın geldiği noktada artık yazmanın, söylemenin, anlatmanın bir önemi kalmadı. Yazıyorsun, kimse okumuyor. Konuşuyorsun kimse dinlemiyor. Anlatıyorsun kimse anlamıyor. Tüm bunların üstüne insani vasıflarda ortadan kalkıyor. Kanımca insanlık bozuluyor. Çevreme baktığımda gördüğüm sadece bozuklar. Kendimde bu bozukların içindeyim. Benimde aksayan bozulan birçok tarafım var. En çok insan olduğuma bozuluyorum. Hayvanlardan lafta üstün olmama rağmen onlardaki sevgiden, bağlılıktan, minnetten uzak olduğum için bozluyorum. Filistin de devam eden insanlık ayıbı ve katliam hakkında konuşma yaparken ölen milletvekiline beddua eden milletvekiliyle aynı ülkede yaşadığıma bozuluyorum. 13 yaşında bir çocuğun bir başka çocuğun defalarca bıçaklayıp öldürdüğünde sadece 30 saniyelik haber olmasına bozuluyorum. Erkek olmanın ötesinde hiçbir vasfı olmayanların her gün kadınları dövüp, öldürdüğü bir ülkede kadınların halen bu erkeklerle bir arada olup evlenmelerine bozuluyorum. Babası siyasetçi olan çocukların, masum insanları milyonluk araçları ile ezip öldürdükten sonra uçağa binip gitmelerine göz yuman siyasi düzenin içinde olduğumdan dolayı bozuluyorum. Tüm olanların aleni yaşanmasına rağmen kimsenin bunları görmek istememesine bozuluyorum. Her söylenene bir kulp takanlarla bir arada olmaya bozuluyorum. Yazmaktan usanmadığımız halde kimi çok bilmişlerin yazarları küçük görmelerine bozuluyorum. O kadar çok bozuk arasında sağlam kalamadığım için bozuluyorum. Çünkü insanım. Sosyal olmam gerekli. Bir topluluğa üye olma ihtiyacım var. Sevmeye-sevilmeye, dokunmaya-dokunulmaya, konuşmaya-konuşulmaya, düşünmeye-düşünülmeye birçok duygusal ya da maddesel ikililere ihtiyacım var. Bunlara bağlı olmaktan, yokluklarında ızdırap duyup, varlıklarında sevindiğim için bozuluyorum.
Yazıyorum, çiziyorum, söylüyorum, bozuluyorum da ne oluyor? Hiçbir şey. En çok buna bozuluyorum. Sonrada kendi kendime gülüyorum. Bu bozukların arasında yukarıda yazdığım çok bilenler var. Eleştiride, laf sokmada, tozu dumana katmada çok iyiler. Okuduğunda sanırsın ki hayatın tüm gerçekliğini çözmüş. Yaşamda tam nirvana noktasına erişmiş. Ama oda bozuk. Nedeni basit. O da insan. Tüm Dünyada canlı nüfusunun yüzde 0,01 olan insanlar Dünyanın %36 sını işgal etmiş durumdadır. Yüzde 0,01 lik insan canlıların %83 ünün neslini tüketmiştir. Bundan daha büyük bozukluk mu olur. Birde bunun üstüne kalkıp ahkam kesiyoruz. Düzeni kendi kapitalist hazları için kurban eden insana nasıl sağlam dersiniz. Son dönemlerde kendi neslinin ne olduğuna bakmadan diğer insanları da yok etmeye başlamıştır. Siyonistler, faşistler, ırkçılar, dinciler ve birçoğu. Durmadan kendinden olamayanları yok ediyorlar. Bozuk olan beyinlerinin bunları yapmanın doğru olduğuna inandırdığı bu bozuklar yaşamı, yaşanmaz kılmaktadırlar. Tek çözüm tüm Dünyayı kapsayacak bir devrim hareketinin oluşmasıdır. Adına sosyalist devrim diyelim, komünist devrim diyelim ya da hümanist devrim diyelim fark etmez. Devrimin bozuk doğmaması için tüm Dünyayı kapsama gereklidir. Diyalektik materyalizm bunu gerektirir. Bir şey hareketsiz değildir. Sürekli hareket ve değişim halindedir. Devrimde aynı özelliğe sahip olmalıdır. Süreklilik yoksa yapılan devrim bozuktur. Devrimin insandan farkı yoktur. Devrimi gerçekleştiren unsur insandır. İnsan olmadan devrim olmaz. Süreklilik olmayan devriminde düzgün çalıştığını, geliştiğini kimse söyleyemez.
Bozukların değişim zamanı gelmiştir. Bunların neler olduğu bir yana bırakalım. İnsanların , bizlerin değişmesi gerekmektedir. Kaynak bozuksa üretilende bozuktur. Bahanelere, nutuklara, afraya tafraya gerek yok. Şikayetin mi var? Önce kendini onar. Sen sağlam olursan senin ürettiklerinde sağlam olur. Olmazsa bozuk plak gibi hep aynı nakaratı çalar durursun.
Diğer köşede buluşmak üzere…