ÇOCUKLARI KADERLERİ Mİ ÖLDÜRDÜ?
Kader ölçü demektir. Dini geleneğe göre kader, Allah’ın ezelden ebede kadar olacak her şeyin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlaması değil, hem hayra hem de şerre koyduğu ölçüdür. Bunların neler olduğunu anlatmayacağım. Hepsi kutsal kitapların tümünde var. Kuran, İncil, Tevrat, Zebur. Allah’ın emirleri içlerinde mevcuttur. Öğrenmek için alıp okumak yeterlidir. Ölçüler bellidir. İzlenecek yol, yol için rehber olacak bilgiler verilmiştir. İnsan yapısı gereği inanmaya ihtiyaç duyar. Bir kısım insanlar çok tanrıya, bir kısım insanlarda tek tanrıya inanır. Sonuçta inanç; bir düşünceye, dine, akıma vb. çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma, inanma demektir. Aynı zamanda inanmamakta bir inançtır. İnanç sahibi birey ister tek tanrıya isterse çok tanrıya inansın sıkıntıya düştüğünde ilk yardım talebini Tanrıya iletir. Tanrıdan bozulan yaşantısının düzeltilmesini talep eder. Bu talep İlahi Dinlerde (İslamiyet, Hristiyanlık, Yahudilik, Bahilik, Dürzilik vd. ) farklılık gösterir. Nedeni Kader ya da Kaderciliktir. Tanrı , Rab, Allah tüm düzeni kurandır. Düzenin tüm ölçülerini eksiksiz yerleştirmiştir. Doğacak ve ölecek Allah katında bilinir. Dünyada tüm olanları bilen ve yöneten Allah’tır. Allah’ın istemediği hiçbir şey olmaz. Bunların tümü kaderimiz ile çizilmiştir. Bizim bunu değiştirme gücümüz yoktur. Tek bir şans vardır. Oda kaderin gerçekleşmesinin önüne geçmek. Allah bu yolu insana Kutsal kitaplarda göstermiştir. Yapılmadığında olacağın ertelenmeyeceği ve Allah tarafından yapılacağı tebliğ edilmiştir insanlara. Sapkınların, yoldan çıkmışların nasıl helak (yok edilme) edildiği anlatılmıştır. Allah’ın Adaleti çok keskindir. Hüküm verildiğinde kadın, çocuk, genç, yaşlı gözetilmeden yerine getirilir.
Bu açıkladıklarım Allah’ın kudreti ve gücüdür. Filistindeki zulümde Allahtan gelmiştir. Bunu hiçbir müslim inkar edemez. Bunu ben söylemiyorum. Bunun böyle olduğu tüm ilahi dinlerde yazılı olarak var. Bunların olmasına izin veren ve yapan Allah’tır. Bunu inkar etmek ya da kabullenmemek mümkün değildir. Kabul etmemek kafirliktir. Dinsiz olarak ceza almanızı gerektiren büyük bir günahtır. Bu böyle iken niye dua ederiz? Allahtan niye yaptığını düzeltmesini isteriz ya da yaptığından bizi korumasını niye isteriz? İlahi Adaleti niye değiştirmek için yalvarırız? Esas olarak çelişki burada başlamaktadır. Akıl, inancı yönetir de ondan. İnsan olarak hepimiz kendi aklımızı çok beğeniriz. Tüm insanlar bu konuda aynı fikirdedir. Bu saplantı bizim gerçekleri görmemizi engeller. Cinayetin, can almanın pisliğini görmemek için aklımıza kılıflar dikeriz. Öldürmeyi devlet eliyle meşrulaştırırız. Elinde sadece bıçak olan birini, 14 kurşunla vurup öldüren polis katil değildir. Sokak arasında masum bir genci döverek öldüren polis katil değildir. Güven parkta elinde taş olan genci kafasından vurup öldüren polis suçlu değildir. Devlet ona yetki vermiştir. Bu yetkiyi de bizim adımıza vermiştir üstelik. Daha sonra aynı polisin bizi öldürmesi de bu yetkinin geri alınmasını gerektirmez. Toplu cinayet için bulduğumuz kılıfın adı savaştır. Savaşta binlerce kere cinayet işleye bilirsin. Bir hastanede bulunan yüzlerce masum çocuğu öldürebilirsin. Öldürülen evladını iki ayrı poşete koyup babasının eline verebilirsin. Bunlar suç değildir. Bunlar için ayrı bir suç terimi üretirsin. Savaşın kendisi suç olmaktan çıkartıp yerine çok havalı bir laf koyarız. Savaş Suçu. Diğer tarafta işlediğin büyük suçu gizlemek için süni gündem yaratmanın birebir tanımıdır Savaş Suçu. Ama diğer taraftan Hiroşimaya, Nagazakiye atom bombası atmanı savaş suçu saymazsın. Büyük bir askeri başarıdır o attığın bomba. Orada ölen yüzbinler sivil kayıp değildir. Onların adı savaş kaybıdır. Olağandır. Savaş vardır çünkü. Her türlü cinayet yasal. Ayrıca Allah’ın takdiri budur. Allah’ın kaderi bunu ön görmüştür. Arkanda Tanrının gücüde var, bas tetiğe gönder bombayı. Ölen çocukmuş, askermiş kime ne. Taki namlunun ucu sana dönene kadar. O zaman tüm kayıpların savaş suçuna girer. Çevir kazı yanmasın. Canın tehlikeye düştüğünde, sevdiklerin öldüğünde başlarsın duaya. Onlara dua etmezsin zaten. Duan kendinedir. Kendini korumaya alırsın. Yaşayan sensin. Ötesi yok. Ötesi boş.
Acın büyüktür. Çığlık atar ağlarsın. Bunları yapabilmek için yaşaman lazım. Yaşamak için yemen, içmen lazım. Acının katık eder yer, içersin. Gün geçer akşam olur. Her yeni akşamda acın hafifler. İsyandan özüne döner yeniden insan olursun. Sonrada bir başka katliamda uyanmak üzere girersin unutkanlık yatağına uyursun. 2 MİLYAR MÜSLÜMAN BİR OLAMAZSIN. Tek ses tek nefes olamazsın. 16 milyon Siyonist tek yumruk olmuştur. Ayrı ayrı yerlerde her seferinde seni nakavt etmektedir. Bunu engellemek elindedir. Bunu yapmazsın. Sonrada Allah’tan yardım dilersin. Lafın özü olayları birde bu açıdan bakıp anlattım. Yanlışım varsa doğruyu koyun ortaya. Eğer yoksa kendi hatalarınızı artık kadere yüklemekten vaz geçin…
Diğer köşede buluşmak üzere.