DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK?
Komünist ya da sosyalist partilerin idari yapısı genellikle“demokratik merkeziyetçilik” le tanımlanır. Burada amaçlanan yönetim kadrolarındaki merkeziyetçiliğinin, alt kadrolardan ve üyelerden gelen demokratiklik ile karşılanmasıdır. Asıl olan azınlığın, çoğunluğun kararlarına uymasıdır. Ancak atlanan bir şey vardır. Demokraside azınlık çoğunluğu elde edebilir. Demokrasi ile yönetilen bir çok ülkede bunu görebilirsiniz. 2002 seçimlerinde AKP % 34,28 oy ile ülkede çoğunluğu elde etmiştir. Geri kalan %65,72 oyun bir önemi olmamıştır. Ayrıca demokratik merkeziyetçilik Leninizm ile ortaya çıkmış kazanım değildir. Bu tanım ve uygulama Alman sosyal demokrasisinde kullanılmıştır. Bu nedenle demokratik merkeziyetçiliği benimsemek partinizi Leninist yapmaz. Merkeziyetçilik, Leninizmin sınıf mücadelelerine bakışının ürünüdür. Leninist parti merkeziyetçidir, çünkü sınıf mücadeleleri alanına tasnif edici, sadeleştirici, yeniden biçimlendirici öznel bir müdahalede bulunmaktadır. Bu nedenle Leninist bir partide salt demokrasi olmaz. Sosyalizm, komünizm veya Leninizm salt demokrasi ile sınanamaz, onun kriterleriyle değerlendirilemez. Sınıfsal pozitif ayrımcılığın olduğu yerde tek başına demokrasi olamaz. Olması gereken çoğulcu merkeziyetçiliktir. Çoğulculuk; çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan anlayıştır.
Komünist veya sosyalist partilerde kararları kimin aldığı sorusunu sormak ya da soruya cevap aramak yanlıştır. Çünkü bu soruyu yanıtlamaya kalktığınızda, yapı gereği soru soruyu üretecek yeni sorular ardı ardına gelecektir. Kararları merkezi yönetim kadrosu aldığında parti hukukundan söz edebilir, MYK’nun bir kararı sonrası daha geniş kurulları öne çıkarabilir, kurulların karşısına üyelerin iradesini koyulabilir. Üyelerin iradesi olmadan alınan karalar sadece zorlamadır. Merkeziyetçilikte zorlama yoktur. Kararlarda üye ve sınıf iradesi ön planda olmalıdır. Sınıf partisinden söz ettiğimize göre üyelerin eğiliminin hedeflenen sınıfın tercihlerinin üzerinde olmaması gerekliliktir. Ancak bu gereklilik yönetime keyfiyet hakkını vermez. Partinin önemsemesi gereken, sağlıklı ve amaca uygun kararların alınmasıdır. Karalar mutlaka çoğunluk, mümkün ise oy birliği ile alınmalıdır. Bu görev kesimlikle tek kişiye verilmemelidir. Tek kişi bu görevi yerine getiremez, tek başına isabetli kararlar verilemez. Bunun kontrolü sağlıklı bir üye çalışması ve katılımı ile sağlanabilir. Bu parti ile toplum arasında uyumda sağlar. Üye partiye toplumun içinden gelir. Bu sebeple yönetim ve üyelerin çoğunluğu ile alınan kararlar sağlıklıdır. Buradaki çoğunluk kayıtlı üye sayısındaki çoğunluktur. Söz konusu olan toplantı çoğunluğu değildir. Çoğunluğun aranması, sağlanması ileride partinin iş yapamaz duruma gelmesini engeller. Kararlar alınırken unutulmaması gereken ilk şey parti içi disiplin olmalıdır. Parti içi kurumsallaşma mutlaka tamamlanmalıdır. Kurumsallaşmanın olmadığı yerde disiplinden bahsetmek tam anlamıyla saçmalıktır. Ayrıca parti tüm üyelerine kendini anlatmış, programını doğru bir şekilde aktarmış olmalıdır. Sonrasında olması gereken partinin sürekli güncellenmesi gerekliliğidir. Bu güncellenme her koşul ve şart göz önünde tutularak partinin tavanından tabanına kadar gerçekleşmelidir. Aksi durum karmaşayı getirir. Güncellemenin en kolay yöntemi parti içi eğitimdir. Teorik ve siyasal standartların belirlenmesi, daha fazla üyenin üretken kılınması, “demokrasi” hatırına katlanılan zorunluluklar değil, partinin merkezi gücünü artırmanın yolları olarak görülmelidir.Eğitimlerde bu yolların sağlanmasına yönelik programlanmalıdır.
Parti içinde doğru kararların alınmasında disiplin, eğitim ne kadar gerekli ise partiye yönelik veri akışı da o kadar önemlidir. Veri akışı devam ettiği sürece parti kendini güncelleye bilir. Veri akışının tek kaynağı üyedir. Bu yüzden merkeziyetçilikte yeni üye kaydı ve üyenin fikirleri değerlidir. Nedeni ortadadır. Hiçbir bilgi kendi faaliyet alanından akan “bilgi”nin yerini tutmaz. Bunu da partiye üye sağlar. Üye ile iletişim kanallarının çift yönlü olarak açık olması gereklidir. İletişim için geri dönüş olamazsa olmazdır. Aksi iletişimsizliktir. Bu iletişim parti içinde de aynı şekilde olmalıdır. Aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya bilgi akışısürekliliği esastır. Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya iletişim kanalları açık olmayan bir parti yanlış hamleler yapar, çünkü kendi gücüne ilişkin sağlıklı bir kavrayıştan uzaktır. Bu veri akışı içinde tarih unutulmamalıdır. Tarih bilinci sınıf bilincine ezdirilemez. Partiye şekil veren tarihsel misyonlarıdır.
Ayrıca parti içi kurullarda tartışma ve inisiyatifin özendirilmesi, eleştiri ve özeleştiri kanallarının açılması, bilgi tekelinin kırılması merkez-taban geriliminin hafiflemesi için değil, partinin güçlenmesi ve daha fazla kaynağı harekete geçirmesi açısından önemlidir. Aksi durumda ortaya konacak diğer her şey sadece yalandır. Yalanla oluşan yönetim gün gelir başlangıcına döner. Yalan olur. Unutulur.
Diğer köşede buluşmak üzere…