DENİZ, HÜSEYİN, YUSUF
Bu isimleri sokakta yürüyen insanlara sorduğunuzda çoğu bilir. Benim tanımlamam ile uykudaki üç fidan. Gezmiş, İnan ve Aslan’ın idam cezalarının 6 Mayıs 1972’de infazı, Türkiye’nin siyaset tarihine sürmeye alıştığımız kara lekelerden bir diğeridir. 27 Mayıs 1960’ta askerin darbeyle yönetime el koymasından bir yıl sonra eski Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. Bu idamların ardından sağ kanattan “intikam” çağrıları gelmeye başladı. Sağ partilerin tümünden ‘’kana kan intikam’’ naraları yükseliyordu. Türkiye’de sağ ile sol gruplar arasındaki çatışmaların yoğunlaşmaya başladığı 1970 yılında Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan ile birlikte Ankara’da Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurdu. Ocak 1971’de THKO adına Ankara’da bir banka soygunu gerçekleştirildi. Bunun ardından halihazırda hakkında yakalanma kararı olan Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan “vur emri” ile aranmaya başlandı ve başlarına ödül konuldu. Gezmiş ve Aslan, 12 Mart 1971’deki muhtıradan 4 gün sonra Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalanırken, bundan bir hafta sonra da İnan, Kayseri’de yakalandı. Gezmiş, Aslan ve İnan bu intikam arzusu ile yanıp tutuşan bir avuç faşist tarafından ; Ankara 1 No.’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde yargılandılar. Yapılan yargılamanın sonucu baştan belliydi. Cinayete kılıf arandı. Türkiye Cumhuriyeti “teşkilatı esasiye kanununun tamamını veya bir kısmını” ortadan kaldırma suçu yafta olup üç fidanın boynuna asıldı.
Daha sonra idam kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından da onaylandı. Dönemin sağcı milletvekillerinden Mustafa Kubilay İmer, oturumda yaptığı konuşmada, “Bu üç komünist soysuzun idamları hakkındaki karara gelinceye kadar, daha önce çıkan ve sayısı hayli kabarık idam infazlarına ses çıkarmayan CHP ve onun genel başkanı, kamuoyu tarafından çok iyi bilenen sebeplerden adeta af havarisi kesilmiştir” dedi. TBMM’de “3-3” bağırışları arasında Gezmiş, Aslan ve İnan’ın idamına onay verildi. Siyasi cinayet 6 Mayıs 1972 tarihinde sabaha karşı işlendi. Cinayetle ilgili bir başka acı gerçek paylaşmak isterim sizinle. Menderes’in yüksek masa nedeniyle 8 dakika süren ölüm sürecinin karşılığında, Deniz 52 dakika idam sehpasında kalmıştır. Nedeni; Deniz’in boyunun uzun olduğu görmemezlikten gelip kasıtlı olarak idam ipinin uzun tutulmasıdır. Denizin ayakları masaya değmekteydi. Bu süre içinde zaman zaman yapılan doktor muayenelerinin sonuncusunda; Deniz’in ölmüş olduğu saptandı. Bir insan yapılacak en büyük işkencedir. Menderes’in intikamı uğruna Deniz’e acımadan yapılmıştır. Yapılanların karşılaştırması mümkün değildir. Menderes’in idamı kara bir lekedir. Deniz’in idamını kara ile tarif etmek ya da siyahın tonları ile tarif etmek mümkün değildir.
Türk siyasi tarihi sürekli yanlışların yapıldığı ancak hiç bir yanlıştan ders alınmadığı, tekerrürden ibarettir. Sürekli aynı yanlışlar ile kendini tekrarlamaktadır. Askeri cuntaların önü kesilmiş gözükse de yerini siyasi cunta almıştır. Siyasetçiler askeri cuntayı aratmayacak kararlara ve uygulamalara imza atmaktadır. Kendilerine karşı olanları aynı faşist düşünce ile tutuklatıp hapse attırmaktadır. Bu siyasi düzenin gücü ile bazı derin çeteler muhalif kişileri öldürmektedir. AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana 208 kişi faili meçhul cinayet gerçekleşmiştir. Ayrıca, yargısız infaz, dur ihtarı ve rasgele ateş sonucu da 520 kişi ölmüştür. Bunların hepsi mahkeme tutanaklarında mevcuttur. Savcılık tutanaklarına geçmiş 451 kişi cezaevlerinde öldürülmüştür. Ayrıca; 2014-2020 yılları arasında 211 bin 523 kişi düşünce ve ifade özgürlüğü hakları kapsamında yargılanmıştır. Gelinen son nokta ise hepsinin üzerine tuz biber ekmiştir. Bu kadar yanlış ve bozuk olan düzen 12 Eylül askeri cuntasında olduğu gibi yine seçmen tarafından onanmıştır. Tarih bir kere daha tekerrür etmiştir. Seçmenin iradesinin kabulü demokratik sistemin vazgeçilmez unsudur. Ancak seçmen bilinçli olarak yönlendirilir ise bu demokrasi ayıbı olup aynı zamanda siyasal suçtur. Siyasal suç tarihimiz çok kabarıktır. Yüzlerce örnek içinden seçtim yukarıdaki satırları. Beni hayatımın her döneminde aynı acı sarmıştır.
Onlar özgürlük yolunda atacağımız her adımda yanımızda olmak için öldüler. Yaslarının tutulup arada sırada hatırlanmayı istedikleri için ölmediler. Ölümleri onların özgürlük uykusudur. İnsanlık suçlarını işlenmemesi ve tekrarlanmaması için artık uyuyan fidanların uyanma vakti gelmiştir. Onları hep birlikte yeniden uyandırmaya gücümüz var. Yapılması gereken ortadadır. Tekrarın önüne geçmek. Olanların karşısında durmak için önce ayağa kalmak gereklidir. Fiziken ayakta olmadığımızda karşı koyamayız. Bu mümkün değildir. Bu nedenle Erkan Baş’ın ayağa kalkışı ve yürümesi çok önemlidir. Onun adım sesleri ile bana göre uyuyan fidanlar uyanmıştır. Yoldaşa , yandaş olduklarına inancım tamdır. Atılan her adım, sıkılan her el, karşılanan her gülümseme fidanların selamıdır. Size çok abartılı gelebilir. Çok duygusal yaklaştığımıda söyleyebilirsiniz. Hepsine saygı duyarım. Sizde benim düşüncelerime saygı duyun. Gün tekrarın gelmesini bekleme günü değildir. Geçmişin hesabı geçmişte kalmıştır. Önemli olan masaya aynı hesabın tekrar gelmemesidir. Özgürlük satın alınamayacak kadar pahalı, harcanamayacak kadar değerlidir. Bunun farkına varıp bir adım da bizlerin atması gereklidir. Erkan Baş ile birlikte yola çıkan fidanlara selam vermek insanlığımız gereğidir. Eski masadan kalkmanın zamanı gelmiştir. Ödeyin hesabı artık…
Diğer köşede buluşmak üzere.