EKMEK
Ekmekle doydu karnım
Ekmekle avutuldum
Ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan,
Kuzu kızartması da
Önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim
Ekmek kavgası.
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Ekmek kavgası ve ekmek insanlığın vazgeçilmezidir. Ekmek, insan eli tarafından yaratılan en eski gıda maddelerinden biridir. Tarihinin 30.000 yıl öncesine dayandığı tahmin ediliyor. En eski ekmekler, sadece tahıl ve su kullanılarak yapılmıştır. Dünya üzerindeki hemen hemen her yerde bu halen sürmektedir. Yöresel bitkilerden elde edilen un su ile karıştırılarak ekmek yapılmaktadır. Modern fırıncılık ile ekmek çok çeşitlenmiştir. Tatlısı tuzlusu, etlisi, sebzelisi aklınıza gelebilecek her türlüsü yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Ekmek için tek değişmeyen şey elde etmek için insanların çabası ve kavgasıdır. Dünden bu güne verilen kavga aynı kalmıştır. Aslında kavganın bir diğer adı emektir. Bir lokma için insanlar emeğini satar ya da kiraya verir. İnsanın ekmeğe ulaşmasının tek yolu emektir. Unutmayın hırsızlıkta emek ister. Ekmek onu çalasınız diye ayağınıza gelmez. Bu söylediğim sadece ironi. Emek olmadan ekmek yiyebilenlerde vardır. Kapitalistler. Üretmeden tüketenler. Ellerindeki sermaye ile emek satın alıp sürekli kazanç elde edip emeksiz kazançları ile ekmek yiyen kapitalistler. Küçüğü ile büyüğü arasında bir fark yoktur. Amaç aynıdır. Elde edilecek emeksiz kazanç. Durum bumudur? Budur. Bu durum değişmelimidir? Değişmelidir. Değiştirecek kimdir? Emekçi sınıfı. Buraya kadar yazdıklarımın tümü bilinen, tekrarlanan, yazılan, çizilen şeyler. Bende yeni keşifler ya da mucizeler peşinde değilim. Yine olanlar üzerinden farklı bir açıdan gideceğim. Ekmeği ve emeği değerli kılan paylaşımdır. Elinizde olanı bir başkası ile paylaşırsanız, o kişi daha az emek sarfederek bir şeyler elde edecektir. Elinde olanın üstünü tamamlayacaktır. Bir başka açıdan bakacak olursak, önceki emeğinin aynısını sarf ettiğinde elde ettiği şey ihtiyacından daha fazlası olacaktır. Fazlayı bir başka emekçiye verirse zincirleme bir reaksiyon başlayacak üretim fazlalığı sürekli paylaşıma dönecektir. Sonuç net. Tok karınlar. Bu iş bu kadar kolaymıdır? Evet kolaydır. Niye yapılmıyor? Paylaşmayı bilmiyoruz. Evet pay etmeyi, paylaşmayı bilmiyor ve istemiyoruz. Kendi egomuza, bencilliğimize yenik düşüyoruz. Karnımızın tokluğunu değil sürekli yarın aç kalacağımız korkusunu hissediyoruz. Fazlayı saklamak gibi ilkel bir dürtümüz var. Yenemiyoruz. Paylaşımın sürekli olduğunu göremiyoruz. Paylaşmayarak durağanlığı kendimiz yaratıyoruz.
Ne yazıkki bu böyle. Ekmeğimizi paylaşamıyoruz. İki bacağımızın arasında lokmaları hızla yemeye çalışıyoruz. Kalanını hemen sarıp sarmalayıp ortadan kaldırıyoruz. ‘’Böyleyiz ne yapalım’’ diyerek kendimize aleni yalan söylüyoruz. Kötü olan nedir biliyormusunuz? Bundan hiç utanmıyoruz. Yaptığımızı çevremizdeki diğer insanlarda yapıyor diye doğru kabul ediyoruz. Aslında buda kandırmaca. Yanlış olan şey, çoğunluk kabul etti diye doğru olmaz. Argumentum ad populum adı veriliyor bu mantıksal hataya. Latince söylenince ne kadar havalı ve etkili oluyor değilmi? Nedeni açık. Latince bilimin dili olarak kabul edilir. Aslında yanlıştır. Bilim evrenseldir. Belli bir dili ve kalıbı yoktur. Milyonlarca insan, her an, milyonlarca farklı şeye inanmaktadır. Hatta bunların birçoğu birbiriyle çelişen düşüncelerdir! Rastgele özelliklere sahip olan ve/veya rastgele seçilen insanların ortak inançlar/düşünceler/fikirler taşıması, bu inanç/düşünce/fikirlerin doğruluk değerini belirlemek için asla kullanılmamalıdır. Dolayısıyla çoğunluğun otomatik olarak haklı olduğu düşüncesi, bir mantık safsatasıdır. Fazla dağılmadan konumuza geri dönelim. Saklamak yarın için tasarruf yapmak, daha çok kazanmak. Tüm hayatımızın bu sarmalın içine sıkıştığı görüyormuyuz? Kesinlikle hayır. Sosyal medyaya baktığınızda insanların hepsi ayrı bir paylaşım gurusu. Bilgi, görüntü, emek, şiir, yazı, tabak, göt-göbek, kalça, meme, tüm organlar, takım taklavat paylaşılıyor. Tek paylaşılmayan şey ise ekmek. Burada bahsettiğim ekmek tekil değil çoğuldur. Emeğin karşılığında elde edilenlerin hepsini kapsar. Çok zordur ekmeği paylaşmak. Günümüz şartları bunu dahada zor hale getirmiştir. Emek, paylaşım olmadığı için sermayenin elinde gün be gün ucuzlamaktadır. Ucuz emeğin karşılığı, fiyatı her gün artan ekmeği almaya yetmemektedir. Emekçinin diğer emekçiye destek olması unutulmuştur. Eve bir ekmek götürebilmek için sermayenin uşağı olmuştur emekçi. Sebebi çok açık. Sermaye emekçiyi ekmek kavgasına sokup diğer taraftan elindeki ekmeği almaya çalışmasıdır. Kaba tabirlerle kapitalist emekçiyi ekmekle dize getirmektedir. Emekçide yarın ile ilgili sadece ekmeği düşünüp geri kalan her şeyi ertelemektedir. Bana göre içine düşülen en büyük yanlış yarını bir sonraki ya da daha sonraki güne ertelemektir. Ekmek bayatlamadan paylaşılır ise tat verir. Sıcak ekmek arasına konulan helvanın tadını başkadır. Bunu emekçi bilir. Ortadan bölünüp banılan taze ekmek menemene tat katar. Bunu emekçi bilir. Taze ekmek peynirle yenilen karpuz yazın en güzelidir. Bunu emekçi bilir. Bilirdi. Artık bilemiyor. Sadece bildiklerini hatırlıyor. Eskinin bilinenlerin yanında paylaşım vardı. Ekmek, aş paylaşılırdı. Emek paylaşılırdı. İmece kültürümüz vardı. Bilen kaç kişi kaldı. Ya yapan. Bir elin beş parmağını ya bulur ya bulmaz. Dur hele veririz, dur hele yaparız, dur hele bir yarın olsun diye geçti son yıllarımız. Şimdi geldiğimiz noktada her gün ağıt, her gün yokluk türküsü söylüyoruz. Ne yazıkki pek paylaşacak şeyimizde kalmadı elimizde. Kalanların içinde bir parçada umut var. Umut ekmek gibi. Paylaştıkça artar. Umut yoksa yarın yoktur. Son bir haftadır umut için yola çıkıp yürüyenler var aramızda. Erkan Baş. Bize umut olmak için yürüyor. Ekmeği paylaşmak için yürüyor. Yarını kaybetmemek için ertelemekten vaz geçmemiz lazım. Bir adımla umudunu paylaşabiliriz. Bir diğer adımda yolun yükünü paylaşabiliriz. Sonraki adımda çıkınımızdaki ekmeği paylaşabiliriz. Bize bizden başka uzanacak el bekler isek yayan yapıldak yolda kalırız. Erkan Baş’ın elini tutmak yarını yakalamaktır. Ertelemeyin…
Diğer köşede buluşmak üzere.