GEÇER
Yaşamakta olduğumuz şu günlerde her şeyin, günü gelip geçeceğine olan inanç bizi umutsuzluğa sürüklemektedir. Yaşadığımız hayatın içinde üreyen ‘hiç oğlu hiçler’ ile doldu çevremiz ve bu giderek kalıcı hale gelmektedir. Yapılanlar, söylenenler, ortada gezenler. Hepsi anlamsız hepsi boş. Toplumun tümünde bir hiçlik hakim. Söylenen dinlenmiyor. Dinlenen ise anlaşılmıyor. Bir ses ‘’içki yasak’’ diyor. Diğeri ‘’kadın sokağa çıkmasın’’ diyor. Bir diğeri ‘müzik günah’’ çalınmasın diyor. Bir başkası ‘’eğlenmek günahtır’’ diyor. Diyor da diyor. Dinleyenler kim? Kulakları olup duymayanlar. Görenler kim? Gözleri olup da görmeyenler. Konuşanlar kim? Dilleri olup da konuşmayanlar. Bunun nereye ve zamana kadar süreceği bellidir. Ne zamanki yapılanlar kapılarına dayanıp, çıkarlarını tehdit eder hale gelir işte o zaman sesleri çıkar. Tabii ses çıkartacak dilleri kalmışsa. Yasaklar ve zorlamalar yeni ortaya çıkan toplum hastalıkları değildir. Geçmişte olan, bugün de devam etmektedir. Sadece şekil değişmiş, yayılma hızı artmış, etkilediği kitleler büyümüştür. İnsan yapısı gereği zorlamalara gelemez. İlk insan Adem ile başlayan isyan ve kural tanımazlık günümüzde de sürmektedir. Farklılaşan, bu zorlamaların Din ve Tanrı kavramlarının ardına saklanarak yapılmasıdır. Din, tarikat, cemaat, şeyh zorlamaları ve bunların ardına gizlenen özgürlük kısıtlayıcı söylemler devam edecektir. Bireyin bu söylemler karşısında tepkisini ortaya koyması çok önemlidir. ‘’Aman ya bana ne. Ben içki içmiyorum, müzik dinlemiyorum yada eğlenmiyorum’’ sözleri artık çokça duyulur hale gelmiştir. Toplumun bireylerden oluştuğu ve her bireyin diğer bireyle ilişkili olduğu unutulmaktadır. Toplum organik bir yapıdır. Bir köşesinde başlayan çürüme gün gelir tüm yapıyı sarar. İyileştirmenin mümkün olmadığı noktada ise tüm yapı çöker ve yok olur. Kısaca tek çürük elma tüm sepeti çürütür.
Tüm bunları yazarken aklıma Neyzen’in ‘Geçer’ şiiri geldi;
Acıların sonu yok sanma, bu dünya da geçer,
İnsan ömrü kadardır, gün de geçer, zaman da geçer,
Üzüntü, keder yetmez dünyalara bedel tazelik de geçer,
Mutluluk dönemi de geçer, kederli yaslar da geçer,
Gece gündüz yok olur, şu bir nefeslik anda geçer.
Bu dünya hayatı aşk ile büktü belimi,
Çağlayan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
İnleyen kader sazının acaba bam teli mi?
Çevrilir kaderin yardımıyla bu olanların filmi mi?
Ney susar, içki dökülür, Hazreti Süleyman da geçer.
İbret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan,
Nefsini kurtara gör içindeki çığlıklardan,
Yaradılışın amacını bul dünya aşkıyla,
Önü yoktan, sonu boktan, bu kuru davadan,
Utanır Tanrı’nın bağışıyla cehennem de geçer.
Ne bilgi, ne Tanrı yolu, ne hakikat, ne töre,
Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu dünya,
Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre!
Marifet mahkemesinde verilen hükme göre,
Cennet iflas eder, Adem’in efsanesi de geçer.
Serseri Neyzen’in aşkınla kulak ver sözüne,
Girmemiştir bu dünyalar, bu güzellikler gözüne.
Heybetin kudreti baktırmadı kendi özüne.
Yaşlanır gül veren cehre bakılmaz yüzüne,
Hak olur meyhaneci, dost muhabbeti de geçer.
Neyzen sanatçı yapısının dışında yaşadığı dönemdeki nüktedanlığı ve içkiye olan düşkünlüğü ile tanınır. Bir çok şiirinde istemediği durumlara ve söylemlere karşı tavrını koymuştur. Öyleki zamanın Ankara valisi ile olan bir sürtüşmesinden sonra aşağıdaki dizeyi kaleme almıştır.
Ben sana b.k demem,
B.kl.r duyar ar eder.
Bir zerren düşse b.k.,
Onu da mundar eder.
Tanrı senin hamurunu
Necasetle yoğurmuş,
Anan seni s.ç.r iken
Yanlışlıkla doğurmuş.
Bu dizelerden dolayı ne suçlanmış nede yargılanmıştır. Neyzene tüm olarak baktığımızda karşımızda duran eti ,kemiği ile bir sosyalisttir. Dünden bu güne toplum yapımızın ve Hukuk sistemimizin ne hale geldiğinin çok güzel bir örneğidir Neyzen ve yazdıkları. Şimdinin sırça köşk düşkünlerine kaşlarını çatıp bakmanın suç olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Birde bu köşklerin kapı kulları vardır. Ama bu kapıkulları geçmiş dönemdeki kapıkullarından çok farklıdır. Osmanlı dönemindeki kapıkulu askerleri; ailesiyle ve diniyle tüm bağlarını koparmış, aynı yeni doğmuş gibi, hükümdardan başka kimseye maddi ya da duygusal herhangi bir bağ hissetmeyen kişilerdi. Günümüz toplumundaki kapıkulu olanlar ise tam anlamıyla bulundukları kapının kulpu olmuş her uzanan elin önünde boyun eğmektedirler. Tüm söylemlerini ve çirkin emellerini din kisvesi ardına gizlemektedirler. Allah adına yapmadıkları rezalet ve pislik kalmamaktadır.
Son dönemde dile getirilen içki yasağı da aynı kisveler ile sarılmıştır. Toplum sürekli yanıltılmakta ve algıları ile oynanmaktadır. Nasıl her içki içen insan aynı değilse her namaz kılan dindar da aynı değildir. Toplumlarda bireyin hatası görülür. Toplum değerleri içinde yargılanır ve cezası verilir. Bu ceza tüm topluma değil sadece hatayı yapana kesilir. Birkaç olay üzerinden tüm insanlara yönelik hüküm vermenin tek tanımı vardır. FAŞİZM. Günümüz toplumları hızla faşist bir yapıya doğru evrilip değişmektedir. Bir an önce geçmişin tozlu, küf kokan tartışmalarından kurtulacak sosyalistlere ihtiyacımız var. Sol hiç olmadığı kadar yıpratılmaktadır. Bu saldırıların karşısında durmak hepimizin öncelikli görevidir. Her faşist uygulama aynı oranda tepkiyle karşılanmaz ise sonrasında baş edilemeyecek canavarlara dönüşmektedir. Direnmek insanın doğası gereğidir. Kabullenmek köleliğin gereğidir. Tercihimizi yaptığımızda sonuç iki tanedir. Ya insan olup yaşamaya devam edeceğiz yada köle olup kulluk edeceğiz. Seçimizi yapın.
1Diğer köşede buluşmak üzere.