GÖZ İLE TÖZ
Kafanın içinde ne taşıdığını görmek için Ulus halinin içindeki sakatatçıların vitrinlerine bakmak yeter. Kuzu beyni, koyun beyni sıralanmıştır. Bol limon ile güzel mezedir rakının yanına. Bir de İzmir söğüşün içinde iyi gider. Kafatasımız içindeki organ sakatatçının vitrininde gördüğümüzle aynıdır. Onu farklı kılan nasıl kullanıldığınızdır. Kullanma şekli ile tanımlanır beyin. İyi kullanırsan beynin var demektir. Kullanmada sıkıntı var ise biraz kaba tabirle beyinsiz olursun. Kafa tasının içi boş değil halen doludur. Bu arada akıl sadece bize özgü değildir. Beyni olan tüm canlılar akıllıdır. Yoksa sincap niye kışa ceviz saklasın. Ya da köpek sahibini niye kuyruk sallayarak karşılasın. İkisi de aklını kullanıp sonrasında gelecek ödülü bilmektedir. Beynini kullanmak, çalıştırmak bu nedenle çok önemlidir. Yoksa gideceği yer bir duble rakı ile yarım limonun yanıdır. O da vücut hazmedene kadar. Sonrası def-i hacet…Sözün özü beynini ya kullanır akılla yaşarsın ya da yenilir yutulur bağırsaktan bok olur çıkarsın. İnsanlığın yaratılışından bu yana böyledir. Dün yeğenimin Altay Yüce’nin bir paylaşımını gördüm. Beyin konusunda bir şey yazmaya bu paylaşım sonrası karar verdim. Kendisi nöro psikoloji üzerine çalışıyor. Paylaşımı şuydu;
‘’Bugün bir beyni tuttum ve onun sulkuslarını ve giruslarını hissettim. Yumuşak kil gibiydi. O anda hayatımın bir bohçası ellerimin arasına yerleşmişti. Aynı organın kendi kafatasımda sessizce hareket ettiğini fark etmek gerçeküstü geldi.’’
Görmek kabullenmektir. Gördüğün her şey senin hayatındır. Bu hayat içinde gelebileceğin yeri gördüklerini nasıl algıladığın belirler. Göz beynimizin algı penceresidir. O pencereden içeri ne girerse beyinde onu işler. Bir bakıma gözler veriyi toplar beyin ise kendi bilimsel unsurları ile bilgiyi işler. Beynin yaptığı bilimdir. Bilim; evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgidir. Kısaca tanımı budur. Bilimin gerçekleştiği yer ise beyindir. Öğrenen beyindir. Yargılayan, yorumlayan, kıyaslayan beyindir. Yazılı kitaplar, eserler, sosyal medya, Google her ne geliyorsa aklınıza bunların tümü, bir göz görüp sonrasında beyin okuyorsa vardır. Yoksa görülmeyen algılanmayan hiçbir şey var kabul edilemez. Onun orada olduğunu bilmek varlığı için gerekli olan bilimsel veriyi sağlamaz. Sadece vardır. Bilinmesi için mutlaka görülmesi, algılanması gereklidir. Ancak bunun tam tersi bir durum yokta değildir. Din. Din için bilimsellik geçerli değildir. İnanç somut hiçbir gerçekliğe dayanmaz. Bu nedenle inanç çok çeşitli ve çok tanrılıdır. Beyin bu seçime zorunlu bırakılır. Bireyin doğduğu büyüdüğü çevre, inancını şekillendirir. Birey gördüklerini analiz edip yorumlar ve kendi inanç yapısını oluşturur. Küçük klasik bir örnek vermek gerekirse, Avusturalya’da yaşayan aborjin doğup büyüdüğünde birden Tanrıya inanmaz, dini olmaz. Tek Tanrı fikri beyninde yer etmez. Bunlarla ilgili hiçbir veri, bilgi akışı yoktur. İnancını bizim kabul ettiğimiz şekilde oluşturamaz. Onun tanrısı güneştir. Taştır, topraktır. Hayvandır, böcektir. Gördüğü ve bildiği odur. Ancak bu algı sonradan değişebilir. ASİMİLASYON. Onun yaşam ortamına modern insan girdiğinde asimile olur yerli halk. Tüm doğrularını yıkar zorla kendi doğrularımızı kabul ettiririz. Bunu sırf şahsi egomuz için yaparız. Tanrısal bir çağrı ya da emir yoktur bunun için. Hiçbir dini kitapta Tanrı bunu emretmemiştir. Bunu bize beynimiz yaptırır. Beynimize yüklediğimiz verilerin bilgilerin analizi sonucu hayatımızı şekilendiririz. O yüzden gören göz değil, beyindir. Duyan kulak değil, beyindir. İnanan sen değilsin sakatatçının vitrininde gördüğün beyindir. Kişiliğimizi, hayat tarzımızı, tercihlerimizi her şeyi beyin yönetir ve seçer. Bağımsız irade dediğimiz şey bile beynimizin analizinin sonucudur. Garip olan nedir biliyor musunuz? Bunu hepimizin beyni bilir ama kabul etmez. Nedeni çok uçuk kaçık gelebilir. Beyin yaşayabilmek için bir konakçıya ihtiyaç duyar. Onu besleyecek, koruyacak istediği yere götürecek, duymasını, görmesini sağlayacak bir konakçı lazımdır. Vücudumuzun tüm organlarının bir amacı bir görevi vardır. Beynin yaşaması. Tüm organizasyonu beyin sağlar. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi, tozmayı, uyumayı, sevişmeyi hayatın içindeki her hareketimizi, kararımızı beyin organize eder. Vücut bunların gerçekleşmesi için gerekli olan araçtır sadece.
Bunları çok bildiğim için ya da istediğim için anlatmıyorum size. Beynim kendi haz ve istekleri için bunu bana yaptırıyor. Tatmin oluyor kafatasımın içinde. Vücut onun tatmini için hormonlar salgılıyor. Kısaca beyin vücuttan gelenler ile oturduğu yerde kafayı buluyor. Beynimiz bu hormonlara kimyasallara özellikle şekere bağımlıdır. Bunları elde etmek için her yolu dener ve yaptırır. İnanıp inanmamak, kabul edip etmemek size kalmış. Gerçek olan bu. Beynimiz bağımlısı olduğu kimyasallar için bizi yönlendirir. Beyin hazzı ibadet ile sağlıyorsa, bunun devamı için kişiyi sürekli güdüler. İbadet için gerekli ne varsa yapması için yönlendirir. Dindar kesim böyle oluşur. Yetmediği yerde işi bir üst seviyeye taşır ibadetin şeklini ve şiddetini artırır. Kişi radikal dinci olur. O da yetmez ise bir eşik daha aşılır. Beyin haz için diğer bireylere yönelik şiddet isteğini güdüler. Sonuç insanlık suçu, katliam, soykırım en hafif şekli ile cinayet. Bunların tümünün nedeni beyindir. Çözümü var mıdır ? Vardır? Beyin dizginlenir mi? Dizginlenir. Nasıl olacak? Eğitimle. Beynimizin seçimleri kendi kimyasalları ile değil bilimsel analizlerle yapabilmesi, yüklenen verilerle eğitimle olur. İç güdülerin dışına çıkabilmek zordur. Uzun ve yorucu bir eğitim gereklidir. Komik olan nedir biliyor musunuz ? Bunu da beynimiz ister. Sebebi yüklenen ham verinin içeriğidir. İçerik bilimsel sonuca dönüştüğünde beyin hareketlenir. Devamlılık için gerekli olanları güdüler. İçgüdüler baskılanır. Yeni olan daha güzeldir. Devam etmesi için beynin vücudu ayakta tutar.
Tüm yaşantımız bu şekildedir. Çevremizde biriken ne ise bizde o oluruz. Bize diğer beyinlerin zorlamaları ne ise onu öğreniriz. Bireysellik ya da bağımsız irade yoktur. Böyle bir şey söz konusu olsaydı beynimizden dolayı şimdiye kadar soyumuz çoktan tükenmiş olurdu. Bunun önüne geçen tek şey fiziksel olarak farklılaşmamızdır. Bireylere aktarılan gen haritalarının farklılığı bunu sağlar. Kapalı toplumlarda sapkınlıkların daha çok ortaya çıkma nedeni kusurlu ya da hatalı genin sürekli aktarılmasıdır. Doğa bunu çözmüştür. Yeni nesil sürekli kovulur, uzaklaştırılır. Bulunulan sınırların dışına zorla atılır. Sınırlar dışından gelen farklı gen havuzlarından gelen güçlü bireyler kabul görür. Gen havuzunun çeşitliliği ırkın devamıdır. Doğa bunu bilir. İnsan ise bildiği halde uygulamaz. Uygulamadığı içinde toplumların yapısı, gen havuzunun fakirliği nedeniyle sürekli bozulmaktadır. Irkçılık, şovenlik, kindarlık her geçen gün artmaktadır. Her yeni toplumsal yapı, yeni beyinlerin bir araya gelmesi demektir. Gen havuzları zengin olan toplumlar daha uyumlu ve barışçıl beyinlere sahiptir. Aksini kanıtlamak ya da söylemek elinizde. Sizlerinde benim gibi beyinleri var. Yükleyin verileri. İşlendikten sonra elde edilen sonuca bakın. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu görmek için göze değil, beyindeki töze ihtiyacınız var…
Diğer köşede buluşmak üzere