GÜNE BAKAN
Güne bakanlar toplandı. Bir kısmı yağ için fabrikalarının depolarına, bir kısmı kuruyemiş üreticilerinin depolarına, büyük bir kısmı da simsarların depolarına konuldu. Ayçiçek yağı bir çok alanda kullanılır. En çok kullanıldığı yer gıda sektörüdür. Patates kızartmasının olmazsa olmazıdır. Karnıyarık ay çiçek yağı olmadan nasıl olurdu hayal edemedim. Ay çiçeğinin çiçeği de ayrı güzeldir. Aşık olduğu güneşe benzer. Güneş tasvirlerinde çok kullanılır ay çiçeği. Güneşi, doğuşu ile karşılar batana kadarda ardı sıra takip eder. Gece olunca kapatır taç yapraklarını ertesi gün güneşle olan randevusunu bekler. Bununla ilgili bir de mit vardır. Belki duydunuz belkide duymadınız. Paylaşayım sizinle;
Sanatın, müziğin ve güneşin tanrısı Apollon, kendisini yorgun hissettiği bir akşam Phtya kıyılarına iner. Bu huzur dolu ortam, uzun süredir savaştan başka bir şey görmeyen gözleri için cennet gibi gelir. Kıyıda yürürken kulağına bir şarkının büyülü melodisi çalınır ve olduğu yerde kalakalır. Şarkı bitinceye dek bu eşsiz sesi dinler ve sesin sahibi ile tanışmak ister. Kendini görünmez kılar ve ilerlemeye başlar. Şarkıyı söyleyen kişi o güne dek Apollon’un görmediği güzellikte bir genç kadındır. Üzerinde bembeyaz bir elbise vardır ve boynunu incilerden yapılmış bir gerdanlık süslüyordur. Genç kadın Apollon’un onu izlediğinden habersiz yeni bir şarkı mırıldanmaya başlar, bir yandan da kıyıdaki incileri topluyordur. Bu büyüleyici yaratıktan gözlerini alamayan Apollon, genç kadını uzunca bir süre izler ve ona aşık olur. Ondan daha fazla uzak kalamayacağını hissedip genç kadına doğru yaklaşır. Genç kadın ne olduğunu anlayamaz ve birdenbire karşısında beliren Apollon’dan ürküp geri çekilir. Apollon genç kadını sakinleştirir ve ondan korkmasına gerek olmadığını söyler. Sakince yanına gelip elini tutar ve “Tanrılardan bile güzel olan bu prenses bana adını sunmayacak mı?’ diye sorar. Genç kadın, “Adım Klytie. Ayrıca ben bir prenses değil, küçük bir köylü kızıyım. Yaşlı ve hasta babama bakmaktan başka bir işe yaramam” der. Apollon, genç kadına dönüp “Bu büyüleyici güzelliğe sahip biri ya bir prenses olabilir ya da bir tanrıça. Bundan sonra sen benim prensesimsin ve ben de senin hizmetkarınım.” diyerek Klytie’yi sözleriyle büyüler. Ancak Klytie’nin istediği ne emrinde olacak yüzlerce hizmetkar ne giyemeyeceği kadar çok kıyafet ne de saymaya ömrünün yetmeyeceği denli çok mücevherdir. O yalnızca hasta babasının eski sağlığına kavuşmasını arzular. Apollon, Klytie’nin dileğini yerine getireceğini ama karşılığında ona sahip olmak istediğini söyler. Klytie, Apollon’un isteğini kabul eder ve babası iyileşir iyileşmez Apollon ile birlikte Olympos’a gider. Klytie, sevgilisinin kollarında hiç olmadığı kadar mutludur…
Klytie’nin gözü aşkından başka bir şey görmese de Apollon için durum aynı değildir. Klytie’ye olan aşkı gün geçtikçe azalıyordur. Apollon, ölümsüz bir tanrı olarak sonsuza dek Klytie’ye bağlı kalamayacağını biliyordur, üstelik ondan sıkılmaya da başlamıştır. Genç kadını uzun zamandır görmediği babasının yanına gitmeye ikna eder. Apollon’un amacı onu orada bırakıp gitmektir. Apollon’un niyetinden habersiz Klytie ise babasını göreceği için sevinç içindedir. Bütün bir günü babasıyla birlikte geçiren ve onunla hasret gideren Klytie, akşam Apollon’un onu alması için ilk karşılaştıkları yerde beklemeye başlar. Ancak Apollon ne o gün ne de ondan sonraki günler Klytie’yi almaya gelmez. Genç kadın, içten içe Apollon’un onu terk ettiğini biliyor ama bir ihtimal gelir diye sahilden adım atamıyordur. Karnı acıksa ve susuzluktan ölse bile o sahil kenarında beklemeye devam eder. Tek yaptığı deniz suyundan içmek ve Apollon’u beklemektir. Klytie’nin bu hali Deniz Tanrıçası Thetis’in dikkatini çeker ve genç kadına üzülen Thetis, soluğu Klytie’nin yanında alır. Bitap halde sahilde yatan Klytie’ye Apollon’un geri dönmeyeceğini ve onun ardından yas tutmayı bırakıp babasıyla huzurlu bir hayat yaşamasını söyler Thetis. Ancak Klytie bu sözleri duyduktan sonra ağlamaya başlar ve gözyaşları bir hafta boyunca durmaz. Apollon’u hem seviyor hem de ondan deli gibi nefret ediyordur artık…Ağzına tek lokma koymayan Klytie, bir haftanın sonunda gözlerini sonsuza dek yumar. Apollon, kalp kırıklığı içinde ölen genç kadının bedenini “heliotrope” yani “günebakan çiçeği”ne çevirir.
Günebakan çiçeği, Apollon’a olan sevgisini göstermeye devam eder. Ne zaman güneş doğsa yüzünü ona doğru döner ve aşkına karşılık bulamadığı için boynu hüzünle bükülür.
Hüzünlü bir hikaye. Böyle hikayeler ve mitler insanlığın başlangıcından beri vardır. Uzun gecelerde ateş başı sohbetlerinin vaz geçilmezi olmuşlardır. İnsanların sosyalliği ve eğitimi için kullanılmıştır. Aşk, nefret, korku, kurgu her şey vardır mitlerde. Ay çiçeğinin hikayesi de böyledir. Biraz hüzün, biraz aşk, biraz ihanet. Nasılda tanıdık geldi değil mi ? Günümüz dizileri de aynen böyledir. Ateşin yerini elektrik lambaları almış, anlatıcı cam bir ekran olmuştur. Ayçiçeği hikayesinin eksiği vardır. Çiçeğin tohumlarının başına gelenler. O tohumları ayçiçeği geleceğini garantiye almak için ürettir. Tohumu oldukça fazla yağ içerir. Yağ diğer canlılar için, besindir, enerjidir. Ay çiçeğinin de istediği budur. Tohumlarının taşınması için ayaklara, kanatlara ihtiyacı vardır. Taşıyacak ayaklara ve kanatlara rüşvet olarak verir tohumunu ve yağı. Neslin devamı için büyük fedakarlık gibi gözükür ilk bakışta. Ancak amaçlanan birçok tohum içinde toprağa düşecek tek tohumun yeşermesidir. Bir iken bin böyle olunur. Doğa bunu bilir ve uygular. Milyonlarca meyve bir ağaç içindir. Aynı zamanda milyarca yaprak bir tohum içindir. Bir tohumun suya, toprağa ulaşması için; binlercesi feda edilir. Çıkılan yolun sonunda elde edilecekler için yol boyunca harcananlar kayıp değil kazançtır. Ne yazık ki bunu insan beceremez. İnsan müsriftir. İnsan hilekardır. İnsan yalancıdır. İnsan çıkarcıdır. İnsan cimridir. İnsan haindir. İnsan paylaşmaz…
İnsana dair hikayelerin tümünde bunlar vardır. İnsan tam anlamı ile doğanın dengesizliğidir. Sürekli çoğalıp, tüketir. Tüketirken çok müsriftir. Paylaşırken cimridir. Bu düzensizliği bilen insan kendi içinde düzen için kurallar koymuştur. Kuraları uygulamak içinde koruyucular atamıştır. Bir sorun devam ederken daha büyüğünü kendi elleriyle yaratmıştır. Sonuçta koruyucularda insandır. Aynı müsriflik, cimrilik, yalan dolan devam etmektedir. Zarar katlanarak büyür. Bunun önüne geçmenin yolu yoktur. Nedeni basit, insanın varlığı düzensizliğin garantisidir. Yapılacak bir kısmın bozduğu dengeyi diğer kısmın yeniden kurmasıdır. Aksi durumda yaşanacaklar, şu anda yaşadıklarımızdır. Emperyalizme karşı Dünyada denge gücü yoktur. Emperyalizmin en tehlikeli silahı kapitalizm, karşı güç olan sosyalist devletleri tek tek yıkmış ya da dejenere etmiştir. Dejenerasyon çok yönlü devam etmektedir. Güçler dengesinin bu kadar bozulduğu düzen içinde olan açık ve nettir. Emeğin karşılığında ulaşılamayan gıda, sağlanamayan barınma, korunamayan can güvenliği , alınamayan ihtiyaç maddeleri. Emek insanlık tarihi boyunca sömürülmüştür. Son dönemdeki sömürü öncekileri aratacak düzeydedir. Küçük bir örnek verecek olursak; Bir porsiyon patates kızartması kimi yerde 70 lira kimi yerde 60 liradır. Maliyetine bakacak olursak ay çiçek yağını bir litresi 60 liradır. Bir kilo patates 25 liradır. Bunlar bu fiyatsa bir tabak patates kızartmasının 70 lira olması normaldir diyen çoğunluktadır. Ama tabakta bir litre yağ, bir kilo patates yoktur. En fazla 100 gram patates , 10 ile 15 cc yağ vardır. Çarpın bölün hesaplayın. Maliyet her şey dahil 15 lirayı geçmez. Geri kalan miktar olduğu gibi sermayenin kazancıdır. Kapitalist 15 lira karşılığında 55 lira kazanç sağlamıştır. Bu patates kızartması yapan emekçinin bir tabağın karşılığında bir saatten fazla çalışması gerekmektedir. Hayat sadece patates kızartması değildir… Üreticinin hesabını hiç yapmayacağım. O kısım daha acımasız. Kapitalist faşizm için çok örnek verebilirim. Gün geçtikçe denge dahada bozulmaktadır. Kapitalizmin karşı gücü sosyalizm zayıflamaktadır. Sosyalizmi zayıflatan üzerine buluşan kapitalizm pisliğidir. Partiler kirlenmektedir, ülkeler kirlenmektedir. Sosyalistler kirlenmektedir. Bunun önüne geçmek için bir an önce toparlanmalıyız. Sosyalistler güne bakan tarlarına dönüşmelidir. Devamlık için feda edilecekler bellidir. Devamlık için üretilmesi, taşınması gerekenler bellidir. Başka yollar, başka mecralar aramaya gerek yok. Tercih tektir. Sosyalistçe yaşamak…
Diğer köşede buluşmak üzere…