HAYAT KAÇ PARA?
Madde 1
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2
1. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.
2. Ayrıca, bağımsız, vesayet altında ya da kendi kendini yönetemeyen ya da egemenliği başka yollardan sınırlanmış bir ülke olsun ya da olmasın, bir kişinin uyruğu olduğu ülke ya da memleketin siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım yapılamaz.
Madde 3
Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.
Madde 4
Hiç kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; her türden kölelik ve köle ticareti yasaktır.
…
Madde 24
Herkesin, dinlenme ve boş zamana hakkı vardır; bu, iş saatlerinin makul ölçüde sınırlandırılması ve belirli aralıklarla ücretli tatil yapma hakkını da kapsar.
Madde 25
1. Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.
2. Anne ve çocukların özel bakım ve yardıma hakları vardır. Tüm çocuklar, evlilik içi ya da dışı doğmuş olmalarına bakılmaksızın, aynı toplumsal korumadan yararlanır.
…
Yukarıdaki maddeler bizimde taraf olup altına imzamızı attığımız İnsan Hakları Beyannamesinden alınmıştır. Beyanname tüm Dünya insanlarını kapsayacak şekilde yazılmıştır. Hak sahibi olabilmeniz için Dünyanın herhangi bir yerinde yaşamınızı sürdürüyor olmanız yeterlidir. Yaşam aslında Dünya üzerindeki tüm canlıları ifade etmektedir. Yaşam; esas olarak canlının ilk hücrelerinin oluştuğu andan oluşan tüm hücrelerinin öldüğü ana kadar geçen süredir. Bu tanımlama tam ve eksizsizdir. Tüm canlıları kapsar. Bu tanımlama ile İnsan Hakları Beyannamesi tüm canlıları kapsar diyebilir miyiz? Hayır. Beyanname ayrımcıdır. Sadece insan olarak tanımlanan canlı sınıfını kapsamaktadır. Neyse. Benim asıl yazacağım bu ayrımcılık değil. Yaşam ya da hayat için yapmamız gereken nedir? Bu gereklilikler bize neye mal olur? Maddiyat olmadan yaşanır mı? Gibi bir çok soruyu içinde bulunduran tek sorunun bana göre cevabının yazmaya çalışacağım. Hayat kaç para?
Yaşamımızı sürdürebilmek için ihtiyaçlarımız var. İnsan Hakları Beyannamesi bu ihtiyaçların listesidir bana göre. Bu beyannameyi kabul edip imzalayan Devletler listedekileri yapıp yapmama hakkına sahip midir? Evet sahiptir. Şöyle ki; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca, oylama sonucunda kabul edilmiş bir karardır. Bu nedenle, teknik hukuk anlamında “tavsiye” niteliğindedir; dolayısıyla da “bağlayıcı” bir etkisi yoktur. Yani ister uygularsın istersen uygulamazsın. Karşılığında bir yaptırım yoktur. Buradan yola çıkarak hazırlanan Anayasamızın yaptırımı vardır. Tüm vatandaşların barınma, yaşama (buna beslenme hakkı dahildir), seyahat, eşitlik gibi bir çok hakkını güvence altına almıştır. Yaşam için en gerekli unsurların başında barınma ve beslenme gelir. Beslenme hakkı herkesin; yeterli, güvenli, sağlıklı gıdaya kolayca ve sürdürülebilir şekilde, ulaşma hakkını kapsar. Kabul gören ve insanlıkla birlikte var olan beslenme hakkı mutlaktır. Barınma hakkı herkesin; temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut veya benzeri fiziki mekana sahip olma hakkıdır. Barınma hakkı, beslenme hakkı gibi mutlak haktır. Bunların sağlanmasından ve korunmasından Devlet sorumludur. Vatandaş; Devletine bağlığını sürdürmekle bu hakları elde eder. Bunlar işin laf kısmıydı. Şimdi gerçekte olan kısmına gelelim. Yaşadığımız dönemde vatandaşların bu haklara kavuşa bilmesi için emeğini yani iş gücünü satması ya da kiralaması gerekmektedir. Anadan, babadan devreden bir mirası yok ise tek yolu budur. Bunu yaptığı sürece emeğinin karşılığında elde ettiği kazançtan Devlete vergi verir. Bu ne içindir? Devletin onun ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir düzeni kurması içindir. Buraya kadar her şey güzel, her şey doğru. O zaman yaşadıklarımız niye farklı? En büyük fark kapitalist Devlet yapılarından dolayı olmaktadır. Kapitalist sistem emeğin karşılığını ödemez. Kapitalist sistemlerde emeğin karşılığında elde edilen ile ancak bazal yaşanır. Yani en temel ihtiyaçlarını sağlayacak kadar sana ücret verilir. Barınman engellenir. Ucuz gıdaya ulaşman engellenir. Eşit sağlık hizmetinden faydalanamazsın. Hukuk karşısında eşit değilsindir. Ülke kaynaklarından payını alamazsın. Bu kapitalist sistemin amacıdır. Senden sonraki neslin olan çocuklarında aynı şekilde yaşar. Sömürülecek emek gücünün devamlılığı esastır kapitalist sistemde. Kapitalist sistem en büyük kazancını düne kadar emek sömürüsünden elde etti. Bu, bu güne kadar böyle idi. Şimdi nemi oldu? Dünya kapitalist sistemi artık miras yedilere geçti. Yani kapitalist anne babaların kazançlarının mirasına sahip kapitalist çocuklar yeni düzeni kuruyorlar. Dijital kapitalizm, Teknoloji kapitalizmi, Sanal ortam kapitalizmi, Borsa kapitalizmi, Sanat kapitalizmi, Maden kapitalizmi, Savaş kapitalizmi ve niceleri. Dün üretimin sömürüsü vardı, buna bir de emekle üretilmeyenlerin sömürüsü eklendi. Miras kapitalizminin önüne geçmek mümkün değildir. Miras kapitalizmi hem üretmez hem de tüketmez. Nasıl mı? Basit sermaye ile sermaye kazanarak. Kalan miras harcanmadan faiz, kıymetli kağıt, maden alım satımı, gıda maddesi stokçuluğu (modern adı gıda borsası) ile ana sermaye (miras) harcamadan olanın üstüne koyarak hayatlarına devam etmektedir miras kapitalistleri. Onlar için yaşamanın bir maliyeti yok. Hesabı sürekli emekçiye ödetmektedirler. Tüm kazanç ana sermayenin korunması içindir. Ne kadar harcanıyor gözükse de sürekli artan ana sermayedir. Basit bir örnekle dolaptaki pasta yenilse de bitmemekte hatta yanına bir yenisi konulmaktadır. Bunun karşılığında emekçinin hayatının maliyeti her geçen gün artmakta, bu artışla birlikte ihtiyaca ulaşmakta zorlaşmaktadır. Bunun nedeni, emeğin karşılığının her geçen gün azalmasıdır. Gelirin eşit paylaşılmaması ve miras kapitalistlerin açlığı ve sanayileşme karşısında her emek her geçen gün zayıflamaktadır. Sonucunda oluşan emek fazlalığı ortaya çıkmaktadır. Yani işsizlik. İşsizlik ise, üretim karşılığı emek satışı ya da kiralaması yerini sermaye köleliğine dönüştürmektedir. Kapitalist Devlet yapısı tüm gücü ile bunu destelemektedir. Bu arada sosyalizm yanlılarının hedefi olan burjuvazi (orta direk) sınıfı kalmamıştır. Ortada olan iki sınıftır. Kapitalistler ve emekçiler.
Emekçiler üç kuruşluk hayatlar yaşanmaktadır. Gelecek ile ilgili plan kurmayı çoktan bırakmıştır emekçi. Bir lokma bir hırka tasavvuftan çıkıp emeğin orta yerine oturmuştur. Emekçilerin umudu, yoldaşı olan sosyalistler kendi kendileri ile kavga etmekten başka bir şey yapmamaktadır. Emekçinin hakkı, sorunları için sivil toplum kuruluşları sosyalistlerden ve sosyalist partilerden daha aktif çalışmaktadır. Asıl dert ortada iken sosyalist partiler ne mi yapıyor? 106 yıl öncesinin fikirlerini tartışıyorlar her gün. Bu arada; Emekçinin ekmeği yok. Emekçinin evi yok. Emekçinin, çocuğunun okulu yok. Emekçinin hastanesi yok. Emekçinin seyahat etme hakkı yok. Emekçinin tatile gitme hayali bile yok. Emekçinin giyecek paltosu yok. Emekçinin şekeri yok. Emekçinin tuzu yok. Emekçinin ekmeği yok. Emekçinin tencerede eti yok. Yok ta yok… Üstüne üstlük kendini temsil edecek, hakkını savunacak Sosyalist Partilerde üretilen çözüm yok. Bu yoklar dahada artarsa sosyalistlere tek şey kazandırır. Emekçinin içinde olmadığı boş bir sosyalizm ve ardından da asla gerçekleşmeyecek olan işçi devrimini. Emekçinin hayalleri gibi.
Diğer köşede buluşmak üzere…