KANIM ACIDI
Son ay, son hafta, son gün. Yaşananlara baktığımda vücudumun acı duymayan hiçbir yeri yok. En son geldiğim noktayı anlatabileceğim tek cümle var. Kanım acıdı. İzmir’de bir cinayetin görüntülerini izledim. Anne ve kızını insani his göstermeden katleden bir caninin görüntüleriydi. Erkek olarak tanımlanan o mahlukat nasıl bir cezaya çarptırılmalı inanın karar vermedim. Görüntüler karşısında hissettiğim damarlarım içindeki kanın acımasıydı. Biliyorum kan acımaz. Ancak bu acıyı da başka bir şekilde ifade etmenin yolu yok. Son yirmi yıl içerisinde bazılarımız insanlıktan çok farklı bir canlıya evrildi. Doğanın en vahşileri evcil hayvan gibi kalıyor yanımızda. Avcı hayvan pususunda, kurbanının saldırıdan kurtulma şansı var. Kurban kaçabilir, avcı tökezler Kurban kurtulur. Ancak bir namludan çıkan kurşuna karşı hiçbir şansın yoktur. Ne korunabilirsin ne de kaçabilirsin. Katil senin hayatını çalmak için basar tetiğe saniyeler içinde hedefi bulan mermi çalar hayatınızı. Her iki kadını biri birine sarılı korumasız halde iken defalarca ateş ederek öldürüyor. Silahı tutukluk yapıyor. Düzeltiyor tekrar ateş ediyor. Tekrar tutukluk yapıyor tekrar düzeltiyor ateş ediyor. Hiçbir pişmanlık ya da insanlık belirtisi göstermeden basıyor tetiğe. Sonrası teslim oluyor. Kelepçeleniyor. Falan filan. Mahkemeye çıkıyor. ‘’Namusumu temizledim’’ diyor. Takım elbise kravat tamam. İyi hal indirimi alıyor. Üstüne ağır tahrik derken ceza veriliyor. Yatarı kaç yıl 8,5 yıl. Sonrası açık cezaevi. Daha sonra serbest. Cani iki cana karşılık bu cezayı alıyor. Bizim Can’ımız ne yapıyor Gezi Parkı’ndaki ağaçları koruyor. Katledilen öğrencilerin çalınan canlarının hesabını soruyor. Aynı mahkeme yargılayıp aynı cezayı veriyor. Yatarı kaç yıl 8,5 yıl. Bunlar olduğunda olan oluyor, olmayacak gerçekleşiyor. Kanım acıyor kanım.
Bunun ötesini anlatmanın söylemenin ne anlamı olabilir. Bilmiyorum. Can onun tanımlaması ile bir yalan bohçası olan iddianame ile yargılandı. Olmadık suçlar, olamayacak tanımlamalar ile gerçekmiş gibi gösterildi. Eylemlerinin ne kadar tehlikeli olduğu yalanına Allahı bile karıştırdılar. Can Atalay’ı yaptıkları Devlet düzenine karşı şirktir dedi savcı. Şirk Allaha eş koşmak anlamındadır. Ağaç koruyan, çocuk koruyan bir insanın yaptığına şirk deyip, diğer taraftan Allah’ın en büyük günah saydığı cinayeti işleyene kravat için iyi hal uygulayacaksın. Sonradan çıkıp adil yargılamadan, adaletin bükülmez elinden bahsedeceksin. HADİ ORADAN. Bu nasıl bir iki yüzlülüktür çözemedim. Bir başka taraf Filistin konusu. Toprak kanar mı ? Kanar. Filistin’de çocukların kanını kabul etmeyen toprak kanıyor. Toprak yarılmış oluk oluk kan akıyor. Dünya kanın kızılına büyülenmiş aç kurtlar gibi bakıyor. Seyrediyorlar. Akan kanla hepsi sarhoş. Saçmalıyorlar bir ağızdan. O taraf bu taraf diye bir şey yok. Beş bin insanın kanı aktı. Beş bin insanın canı çalındı. Toprak kanamasın, ağlamasın da ne yapsın. Ya da benim kanım acımasında nerem acısın?
İnsanın insana ettiği üzerine çok laf söylendi. Çok yazıldı, çok çizildi. Sonuç bazen alındı ama çoğunlukla alınamadı. Bu bizi yıldırmadı. Bir umut, yarına dair bir ışık olmak için düşündüklerimizi hislerimizi yazıyoruz. Biz yazmasına yazıyoruz da okuyan kim? Bir elin beş parmağı. Biz yine yazıyoruz. İnatla, vazgeçmeden. En azından o beş parmaktan olmamak için. Kazanılan ne varsa korunmalıdır. Kazanılan hiçbir saf kayıp edilmemelidir diyerek yazıyoruz. Öyle anlar geliyorki o anı anlatacak sözcük bulamıyoruz. Duyguya hangi harfleri kurban edeceğimizi bulamıyoruz. Kaşımaktan yüzler, kollar kanıyor. Düşünmekten beyin kaynıyor. Bunların tek bir nedeni var okuyacak olana duyguyu aktarabilmek. Bu gün bunları yazmama sebep olan acının tarifi için kullandığım sözcük kanım acıyor, tüm hissettiklerimi anlatıyor. Bundan sonra varsa bir sözcük onu kullanacağım. O sözcüğü söylettirecek acının ne olduğunu bilmiyorum. Öyle bir acıyı yaşar mıyım, yaşarsam dayanabilir miyim? Onu da inanın bilmiyorum. Tek bildiğim şey bu: kanım çok acıyor.
Diğer köşede buluşmak üzere.