NE EKERSEN ONU BİÇERSİN
‘’Yoksunluk teoristlerine göre bir kötülük meydana geldiğinde bir varlık yoksundur ki eğer o varlık yoksun olmasaydı ortada bir kötülük olmazdı. Yoksunluk teoristleri için asıl problem bu kayıp varlığı bulmaktır. Bu problem için özel durumlardan biri şudur: Gerekçelendirilmiş yanlış inanç durumu.’’
Anlam olarak sadeleştirme gerekirse yoksunluk var olanın eksik olması, gerekli olanın gerektiği kadar olmaması durumudur. Yani ortada olan vardır ancak her yönüyle eksiktir. Var olan kaybedilmiştir. Ancak kesinlikle yok olmamıştır. Bunun sonucu tam anlamıyla kötülüktür. Kötü olanın tümü yoksunluğun sonucudur. Günümüz ortamında bir çok yoksunluk ile yaşamaktayız. Sosyalist yoksunluk, demokratik yoksunluk, yasal yoksunluk, insan yoksunluğu vd. Çevrenizde gördüğünüz tüm kötülüklerin sebebi yoksunluktur.
Yok olma durumu ise; maddi ve manevi olarak varlığın sona ermesidir. Tümün tamamı ile kayıp edilmesi durumudur. Yoksunluk ile arasındaki fark budur. Yok olan yoktur. Yoksunluk ise var olanın yetmediği durumda ortaya çıkan kötülüktür. Seçim gerekse acaba hangisi tercih edilir, bilemedim. Aralarındaki seçimin etkileyeni kötünün iyisini seçmek mi olurdu? Genelde kötünün iyisi seçilir. Tamamen yok olmaktansa biraz var olandan yana tercih kullanılır. En büyük sorun da burada başlar. Kötülük süreklilik kazanır. Hukuk’un yokluğu veya yoksunluğu olamaz. Hukuk sistemdir, kanun değildir. Ayrıca milletin temsilcisi olan parlamentolarda düzenlenen kuralların ya da parlamentolar tarafından dolaylı veya halk tarafından doğrudan seçilen yürütme temsilcilerinin verdiği kararlarına da hukuk diyemezsiniz. Yapılanların adı, mevzuattır. O zaman Hukuk nedir? Hukuk; toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların, yasaların bütünü konu alan bilimdir. Yoksun ve yok olan kanunlardır, meşruiyettir.
Hukuk yoktur demek bütünün tamamıyla olmaması demektir. Bizim gibi Hukuk bilimin gelişmekte olduğu ülkelerde kanunlar ve kanun yapıcılar çok önemlidir. Bu nedenle eğitimsiz seçmenin kanunun ne olduğu hakkında tüm siyasi partilerce eğitilmesi gereklidir. Seçmenin eğitimsiz ve bilgisiz olmasının cezasını tüm toplum çeker. Seçmenin oy verdiğinde şunu çok iyi bilmelidir. Seçtiği vekilin veya partinin iktidar olması durumunda her türlü kanunu yapmaya yetkilidir. Bir kasabı demokrasi adına vekil seçip gönderdiğinizde, seçilenin senin adına kanun yapabilme yetkisine sahip olduğunu bileceksin. Bunu bilmeden oy verip seçim yapıldığında ortaya çok büyük bir yoksunluk çıkar. Yeterli olmayan eğitiminden dolayı vekil kanun yapamayacağı için sadece önüne gelen tekliflere partili olarak oy verecektir. El kaldırıp indirmekten başka bir faaliyeti olmayacaktır. Bu şekilde ortaya çıkan kanunlar ile Hukuk sistemi işleyecektir veya işlemeye çalışacaktır. Aynı şekilde ortaya çıkan mevcut kanunlar ile sen yargılanacaksın veya yargılatacaksın. Bu yargılanmaların ya da yargılatmaların sonucunda ortaya çıkacak olan çok büyük kötülüktür. Bu kötülüğün adı adaletsizliktir. Buradan şu anlaşılmasın. Kasap milletvekili seçilemez diye bir şey söylemiyorum. Seçme ve seçilme hakkı kişinin mesleğine göre uygulanmaz. Ancak kanun yapmak, kanun koruyucusu olmak, kanunların uygulanmasının denetlenmesi ayrı bir eğitim ve uzmanlaşma ister. Hataların önüne geçmek için, Üst mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Anayasa Mahkemelerin verdiği kararlar kesindir. Yorumlanamaz, en kısa sürede uygulanır. Ortada olan adaletsizliğin bir an önce sona erdirilmesi insan hakları gereğidir. Anayasa Mahkemesi üyeleri bağımsızdır. Kararlarında adil olabilmelerinin gerekliliğidir bağımsızlık. Tüm erklerin üstünde olan Anayasa Mahkemelerin bazı ülkelerde kendi kolluk güçleri vardır. Bu güçler parti ya da meclise bağlı değildir. Kararların uygulanmasında bağlı oldukları tek yer Anayasa Mahkemesidir. Devlet başkanı olman ya da milletvekili olman Anayasa Mahkemesi kararlarına uymama hakkını sana vermez. Bu tür keyfiyetler Hukuk sistemini geri dönüşü olmayan şekilde zedeler. Zedelenen hukuk sistemi gün gelir zedeleyenlere de gerekebilir. Bu inkar edilemeyecek bir gerçektir. Sorun budur ama gelinen nokta tamamı ile siyasetin ve siyasetçinin baskısı altında kalmış hukuk sistemedir. Tek kişinin ağzından çıkan tüm hukuk sisteminin üstündedir. Bunun adı hukuk sistemi değil padişahlıktır. Padişahın fermanı olmadan işler yürümemektedir. Bunun tek suçlusu siyasetçilerdir. Hangi parti olursa olsun amaç sadece oy almaktır. Sosyalist, sağcı, solcu hepsi aynı zihniyettedir. Halkın içinden çıktıklarını halka birlikte olduklarını hepsi söylemektedir. Halkın içinde olan kimdir? İki gösteri bir eylemle ya da yol yürümekle halkın içinde olamazsın. Halkın içinde olmak için önce yanına gitmen lazım. Evinde, iş yerinde, okulunda, hastanesinde halkın yanında olman lazım. Ahmet’i kucaklayıp, Fatma Annenin elini öpmelisin. Mehmet’e şeker verip yeri geldiğinde Ayşe ile ip atlamalısın. Haydar Amcanın Pazar çantasını taşımalısın. Aynı sofraya oturup, aynı çorbayı içmelisin. Çayın tadını sohbetle ballandırıp, sıktığın eli samimiyetle ısıtacaksın. Yoksa ne halkın yanında olursun ne de içinden çıkmış. Kandığınla kalır bulduğunla oyalanırsın. Hepsinden önemlisi bilinçli seçmen kitlesi yaratmazsan onların seçtiklerinin yaptığı kanunlarla yargılanır, atadıkları mahkemelerde hüküm giyersin. Kısa ve öz şekli ile, ne ekersen onu biçersin.
Diğer köşede buluşmak üzere…