ÖLÜME DOĞDUK
Geçen günlerde Meclis çatısı altında Refah Partisi Milletvekilinin ölüm anını canlı olarak hep birlikte izledik. Yapılanlar yorumlardan ya da o an için sarf edilen şuursuz laflardan bahsetmeyeceğim. İnsan olmanın iki halini anlatmaya çalışacağım size. Yaşam ve ölüm. Aslında biraz ironik gelecek ama anne rahmine düştüğümüz gün ölüm hakkını elde ederiz. Doğmak aslında ölmektir. Hepimiz dünyaya gelip belli yaşa erişince ne istediğimizi, nereden gelip nereye gideceğimizi ve hayatımızı anlamlı kılacak şeyleri sorgulamaya başlarız. En büyük çıkmaz içinde bulunduğumuz yaşam döngüsüdür. Bu çıkmaz içinde kişi öncelikle kendi varlığının sebebini öğrenmek ister. Bu sorgulama beraberinde ölüm fikrini, ölüm korkusunu ve ölümsüzlük kavramını da ortaya çıkartır. Bunların irdelenmesi ölümün bir sorun olduğu anlamına gelmez. Ölüm bir sorun değildir ve nedeni de yoktur. Ölüm bir durumdur ve anlamı vardır. Nefes almak, ölüme verilmiş bir yanıttır. İnsanlık ile birlikte nesiller boyu yaşam döngüsü kesintisiz biçimde sürmektedir. Döngüde değişim yoktur, başta neyse bu günde aynıdır. Doğuyoruz, Doğduğumuz ortam şartlarının el verdiği oranda yaşamaya çalışıyoruz. Mümkün olduğu kadar yaşamın tadını çıkartıyoruz veya çıkartamıyoruz. Sonrasında ölüyoruz.
Ölümden sonrası yoktur. Olanların tümü yaşayanların rutinidir. Cenaze işlemleri, inançlara göre yapılan törenler ve diğerlerinin tümü yaşayanların ölümle oynadıkları oyundur. Taziyeler, yapılanlar aslında kendi ölüm anımızın provasıdır. Bizden sonra olacakları canlıyken izleriz. Son dönemlerde bu törenlere yapay zekâda dahil edilmeye başlandı. Cenaze törenine katılanlar yapay zekanın yeniden sanal olarak canlandırdığı anne, baba, eş, çocukla konuşmaya başladılar. Bu işlemin aynısını mezar başlarına gelindiğinde olursa hiç şaşırmam. Birkaç yıla kalmaz ölenlerle konuşulan mezarlıkların paylaşımları sosyal medyada yayılacaktır. Ne yapılırsa yapılsın gerçek olan hayattır. Hayat yaşayan için geçerlidir. Bu yüzden ölüm başımıza gelmeyecekmiş gibi, sanki hayatın geçiciliğini unuturmuşçasına kendi ölümümüzü unutur, hayatı beklemeden yaşarız.İnanışlar kültürden kültüre ve devirden devire değişiklik göstermesine rağmen ölüm fikri ve ölüm korkusu ile kurtuluş ve ölümsüzlük ümidi dinin ve felsefenin en tartışmalı konularından biri olmuştur. Meselâ ölüm Sokrates’te amaç, Mevlânâ’da kavuşmak, Spinoza’da hiç, Schopenhauer’da kurtulmak, Nietzsche’de bayram, Heidegger’de anlamdır. İnançlara ve dinlere göre ölüm başladığımız yere geri dönmek yani farklılaşmaktır. Ölümün bir geçiş olarak görüldüğü, beden ile ruhun çeşitli biçimlerde hayatını sürdürdüğü inancının yanı sıra, ölümü mutlak son şeklinde kabul eden çeşitli inanış ve düşünceler de vardır.
Ancak tüm gerçek şu iki kelimede açık bir şekilde ifade edilmiştir. ‘’ Memento vivere ‘’, “Memento Mori”. ‘’Yaşadığını Hatırla’’ , ‘’Ölümü Hatırla’’. Bunlar ne zaman ve kim söylemiştir derseniz cevabını vereyim. Roma İmparatoru Marcus Aurelius; bir zafer kazanıp da şehre geri döndüğünde halkı selamlarken tacı başından düşmesin diye yardımcısı yakınında durur, tacı tutarmış. Ancak yardımcısının tek görevi bu değilmiş. Bu kişi imparatorun kulağına eğilir, “Memento mori.” Dermiş. Marcus Aurelius Antoninus Augustus, 161-180 yılları arasında Roma İmparatorudur. 96-180 yılları arasında görev yapan Beş İyi İmparator’dan sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul edilir. Stao felsefesi: ‘’ İyi yaşamaktır. Doğru düşünmenin ve doğru davranmanın bilgisi, iyi yaşamak için gereklidir. İyi yaşamaksa titizlikle sınırlandırılmış bir ahlak anlayışıyla mümkün olacaktır. Bu ahlaka uyacak tek ölçü, doğru düşünen için, doğa ölçüsüdür. Öyleyse insan doğanın davrandığı gibi davranmalı ve doğaya asla karşı koymamalıdır.’’ (Alıntıdır)
Doğmak insanın iyi yaşamasının ilk adımıdır. İyi yaşam, iyi insan olmayı gerektirir. Ahlak olarak çökmüş toplumların yaşam şeklinin iyi bir yaşamla ilgisi yoktur. Yaşam döngüsünün her hangi bir notasından içeri geremezsin. Bu doğaya aykırıdır. Doğal olan döngü doğumla başlar, ölümle biter. Arada geçen süre yaşamdır. Doğal olmayanlar hiçbir zaman yaşamın bir parçası olmayacaktır. Doğal olmayan her şey olduğu yerde kalır. Yaşamsa canlıdır. Hareketlidir. Değişkendir. Bunun karşısında durmak sadece zaman kaybına neden olur. Hepiniz için sürekliliğin içinde, değişimler yaşayacağınız uzun bir yaşam dilerim…
Diğer köşede buluşmak üzere.