PADİŞAH
Padişaha sormuşlar; ’’Kaç dostun var ?’’diye. O da cevap vermiş ‘’Tahttan inince belli olur’’. Topluluk olarak yaşamanın gerekliliklerinden biri de topluluğun yönetilmesidir. Yönetim erkinin olmadığı yerde terör ve kargaşa hüküm sürer. Sonunda bir araya gelen insanlar dağılır, topluluk ortadan kalkar. Yönetim erki, eğitimli, liyakat sahibi bireyin elinde olmalıdır. Sapkınlıklara eğitim, liyakat ve hukuk izin vermez. Devletin imkanları kamu lehinde kullanılır, istismarlara yasalar gecikmeden müdahale edip gereğini yapar. Ve Muhalefette iken şikâyet edenler, iktidar olduklarında söylediklerini unutup şikâyet ettiklerini yaşatamaz. Acaba bu yazdıklarım ne oranda gerçekleşmektedir? Şahsen şüphe içindeyim. Bu şüphemin kaynağına ulaşmak için, geçmişten günümüze doğru ufak bir siyasi seyahat yapalım. Başlangıç noktası 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler olsun. Bu seçimler siyasi olarak Türkiye’de 27 yıllık tek parti devrini sona erdirdi. Seçim sonuçlarına göre DP %52.7 oy alarak 408 milletvekilliği kazanmıştı. Bu siyasi kanadı. Bir de sosyal kanadı vardı. Hilafet, Cumhuriyetten öcünü almıştı. Bunu ben değil o zamanın şahitleri, gazetecileri, siyasileri söylemektedir. Sonrası gelişen olaylar ve gelinen nokta tarihimizin kara lekelerinden biridir. Menderes Hükümeti rüzgar ekip fırtına biçmiştir. Uygulamaları, kanun değişikleri, ekonomik kararları, siyasi rakiplere karşı yapılanlar saymakla bitmeyecek ucubelikler, garabetler, hukuksuzluk . Son gelinen nokta ise ırkçılık olmuştur. 6-7 Eylül Olayları Cumhuriyet Döneminin en büyük utancıdır. Yalan ve iftira ile galeyana gelen güruh azınlıklar üzerine saldırmıştır. Olayların başlangıcı yandaş bir gazetede çıkan ve Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanikteki doğduğu evin bombalandığını iddia eden yalan haberlerdir. Menderes Hükümetinin bir fiil yönetip, kontrol ettiği bir galeyandır yaşananlar. Sonrası daha vahimdir. Menderes Yönetimi Türk Demokrasi tarihine yakışmayacak bir çok kararın altına imza atmıştır. Hukuk tanımamazlık çok üst boyutlara taşınmıştır. Ülke bir nevi padişahlık ile yönetilmeye başlanmıştır…
Daha sonrası , 1960 Askeri Cuntası ve İdamlar. Cumhuriyet Tarihimizin ikinci büyük kara lekesidir… Adnan Menderes’in idamı ile ilgili bir ironi paylaşmak isterim. Adnan Menderes’in de içinde bulunduğu THY uçağı, Londra’da inişe geçtiği sırada düşer. Uçaktaki 21 kişiden 14’ü hayatını kaybetmiştir. Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes’tir. Türkiye’ye dönüşünde Sirkeci Garında büyük bir devlet töreni ile karşılanır Menderesi karşılayanlar arasında CHP genel başkanı İsmet İnönü bile vardır. Adnan Menderes perona ayak bastığında insan seli dalgalanır. O sırada kalabalığı yaran bir adam, bir elinde bıçak bir elinde ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan’ın ayaklarının dibine yatırır. “Seni bize ALLAH bağışladı. İzin ver oğlumu senin için ALLAH’a kurban edeyim” diye bağırır. Ortalık buz keser. Adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen emniyet görevlileri yetişir ve çocuğu adamın elinden kurtarırlar. O olaydan tam 18 ay sonra Takvimler 17 Eylül 1961’i gösterdiğinde Adnan Menderes idam sehpasının merdivenlerini çıkar, titrek adımlarla. Ölümle yaşamı birbirine bağlayan iskemlenin konduğu masanın ayakları, olması gerekenden daha yüksektir. Cellât gelip Menderes’in ayaklarının altındaki iskemleyi çeker, ölümün gerçekleşmesi tam sekiz dakika sürer. Padişah tahtan iner. Adnan Menderes’in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken adam kimdi biliyor musunuz? Bilmeyenler için söyleyeyim: Sirkeci Garı’nda çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdır: Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson). Padişah tahttan inmiş ve dostların kim olduğu ortaya çıkmıştır.
O günden bu güne bir çok hükümet gelmiş geçmiştir. Askeri cunta birkaç kere daha kendi egolarının tatmini için yönetime el koymuştur. Son 21 yılımıza şekil veren AKP İktidarının gittiği yol aynı yoldur. Cumhuriyet ve değerlerine karşı sürekli bir çatışma içindedir. 1950 dönemi ile şimdiki dönem arasındaki en büyük benzerlik hukuk sistemimizin işleyişidir. Hukuk sistemi tam anlamı ile ortadan kalmak üzeridir. Tüm birimlerde oluşan kadrolaşma artık aleni şekilde görülmektedir. Hukuksal sistemin güvencesi olan kurumlarda bozulma ve taraflı kararlar insanların geleceğe yönelik kaygılarını artırmakla kalmayıp ülkeyi terk etmelerine neden olmaktadır. Bunun da kabul edilebilir bir tarafı yoktur. İnsanlar kolay olana yönelip, mücadeleyi bırakmaktadırlar. Ülkede yaşanan felaketler ertesi gün unutulmaya başlanmıştır. Ortada olan aleni hukuksuzluk görülmemektedir. Ülke tam anlamı ile eskinin özlemi Padişahlık ile yönetilmektedir. İnsanlar tarafından yapılan uygulamalar keyfiyetin Ülke yönetiminin önüne geçtiğini göstermektedir. Yönetim ve yürütme erki tek bir kişinin elindedir. Tek kişilik Saray Rejimi Ülkeyi ekonomik olarak felaketin eşiğine getirmiştir. Yaşanan felaketler karşısında ayrımcılık üst düzeydedir. 6-7 Eylül, Madımak, Kahramanmaraş Olayları, Gazi Mahallesi, Çorum Olayları, Zini Gediği, Dersim Olayları bu ırkçı kafaların yaptıklarıdır. Aynı kafalar Ülkenin ortak acısını bile ikiye ayırmıştır. Hatay halkı Saray tarafından tamamen unutulmuştur. Geçmişin ırkçı kafaları yeniden hortlamaya başlamıştır. Tırlar yollarda gasp edilmiş, talan ve yağma engellenmemiş, ölüler dahi ayrımcılıktan nasibini almıştır. Bu arada çok vahim açıklamalar yapılmıştır. Onları yazmaya ne elim varır nede dilim döner. Ayrımcılığı karşısında olan mücadele insanları hapse atılmıştır. Can Atalay bu ırkçı kafalara karşı neferdir. Savunulmalı ve korunmalıdır. Halk hareketi olan Gezi tüm bu olanların karşısında yıkılmaz kaledir. Savunulmalı ve korunmalıdır. Saray düzeni ve padişahlık hevesleri geçicidir. Son dönemde son bir çaba ile asıl amaçlarını gizleyip Anayasa değişikliği yapmaya çalışmaktadırlar. Ne özgürlük dertleri ne eşitliktir kafalarında olan. Amaç Saray Düzeninin nasıl devam edeceğidir. Erkan Baş bu düzenin karşısında dimdik durmaktadır. Gözün gördüğü, gönlün hissettiği gerçektir benim söylediğim. Sarayın şak şakçıları Erkan Baş’ın yürüyüşünü itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapsınlar. Bu çabaya sözde muhalefet bile destek vermektedir. Tüm bu düzenin karşısında tek yumruk tek yürek olmak için zaman beklenecek zaman değildir. Erkan Başla yol almanın zamanıdır. Birlikte yürüyeceğimiz yol, Özgürlük Yoludur…
Diğer Köşede Buluşmak Üzere