SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
Yıl 2002, aylardan kasım, 3. gün. Türkiye bir erken seçime gitti. Uygulanan baraj sistemi iktidarı vurdu. Doğru Yol, MHP, Genç Parti ve diğer partiler uygulanan sisteme takılarak meclis dışında kaldılar. %34,3 oy ile Ak Parti 363 milletvekili çıkardı. Aldığı oy ile milletvekili sayısı arasındaki ayarsızlığın nedeni uygulanan baraj sistemiydi. Sonrasında Hükümet kurma çalışmaları başladı. Görev Ak Partiye verildi. Olanlar tarih sayfalarındaki yerini aldı. O günden bu güne geldik. Şu anda yaşadıklarımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü ‘’Saatleri Ayarlama Enstitüsü’’ romanında yaşananlarla bir çok benzerlik göstermektedir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türkiye’nin Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi ile birlikte modernizme geçiş sürecindeki yaşanan sorunların anlatıldığı bir eserdir. Romanda Avrupa ve Asya kültürleri arasında sıkışan Türk toplumun hatalı tutumları ve davranışlarını alaycı bir şekilde eleştirilmektedir. 4 ana bölüme ayrılmıştır. Bu bölümler “Büyük Ümitler”, “Küçük Hakikatler”, “Sabaha Doğru” ve “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” şeklindedir. “Büyük Ümitler” I. Meşrutiyet dönemini, “Küçük Hakikatler” ve “Sabaha Doğru” bölümleri II. Meşrutiyet dönemini, son bölüm olan “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” ise Cumhuriyet dönemini ele alır. Romanda gelenekselciliği ve Türk modernleşmesini temsil eden karakterler vardır. Gelenekselciliğin olumlu yönünü Muvakkit Nuri Efendi, olumsuz yönünü ise Seyit Lütfullah temsil eder. Türk modernleşmesini temsil eden karakter Halit Ayarcı’dır. Romanın hem anlatıcısı hem de başkahramanı ise Hayri İrdal’dır. Çocukluğu Abdülhamit döneminde geçen, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de yaşayan İrdal, geleneksel toplum düzenini ile modern toplum arasında geçişi sağlayamamış, sıkışmış Türk insanıdır.
Romanda anlatılanlar 2002-2023 ve sonrasını hicvetmiş gibidir. Ak Partinin iktidarı Türk toplumunu iki ayrı kutupta bölmüştür. Gelenekçi, milliyetçi, dindar, biat kültürüne sahip kısım bir kutuptur. Diğer kutupta Cumhuriyetçi, devrimci, modern, kültürlü olarak tanımlanan değişim yanlısı, tutuculuktan uzak kesimdir. Her iki kutbun sayısal çoğunluğuna bakıldığında eşit gibi görülse de eşitlik yoktur. Ak Parti kendi seçmeninin istediği yönde hareket etmektedir. Uyguladığı politika tabanında karşılık bulmaktadır. Bunun ispatı için uğraşa gerek yoktur. Seçimlerin kazananı Ak Partidir. Kaybedeni de muhalefettir. Ülke aynı Ülkedir. İnsanlar aynı insanlardır. Ancak 2002 sonrasında kültürel yapı çok değişmiştir. Hukuk sistemi çok değişmiştir. Ekonomik kaygılar çok değişmiştir. Hepsinden önemli işçi sınıfı değişmiştir. İşçi sınıfı Ak Parti iktidarı döneminde sürekli sömürülmüştür. Ancak bu sömürü, Ak Partinin pembe balonları ardına gizlenmiştir. 2002 yılı öncesi emekçiler, geçen süre içerisinde üretimden uzaklaşmış emekli olmuşlardır. Yerlerine Ak Gençlik ve Ak Emekçi geçmiştir. Emekçi siyasal yelpazede hızla soldan sağa doğru geçmiştir. Bunun karşısında ana muhalefet hiçbir şey yapmamıştır. Farkında oldukları bu durumu değiştirmek bir yana duruma uyum sağlayıp sağ partilerle sempatik ve siyasal ilişki kurmuşlardır. Yıllar ‘’aman o kızar’’, ‘’aman bu kızar’’, ‘’oy kaybederiz’’ lafları ile geçiştirilmiştir. Gelinen son dönemde Ak Parti ektiği ürünü hasat etmektedir. Bu hasat için kullandığı ekipmanlar Yönetim Sistemi ve Hukuk Sistemidir. Her ikisinin direksiyonu da Ak Partinin elindedir.
Ak Parti direksiyonu gönlü ne tarafa isterse o tarafa kırmaktadır. Son dönemin en bilinen hukuksuzluğu Can Atalay’ın tutukluluk sürecidir. Bu süreç içinde yaşananlar bölünmüşlüğün en güzel tanımlamasıdır. Ak Parti seçmeni için Can Atalay’ın tutukluluğunun sürmesi gerekmektedir. Onların bakış açısından görülen ortada işlenmiş bir suç olduğu ve bu suçun cezasının verilmesi gerektiğidir. Bu Ak Parti seçmeninin fikridir. Burada Ak Parti seçmeninden ayrı bir oyun daha sergilemektedir. Can Atalay üzerinden Hukuk Sistemine ve Anayasa’ya saldırmaktadır. Verilen mesaj ortadadır. Mesajı doğru algılamak ve doğru eylem planı yapmak muhalefetin görevidir. Asıl tehlike Can Atalay’ın tutukluluğundan daha büyüktür. Can Atalay kesinlikle serbest bırakılmalıdır. Bu hepimizin ortak fikri değil, Hukuk Sistemimiz emridir. Anayasa Mahkemesi tavsiye makamı değildir. Anayasa Mahkemesi Hüküm verme makamıdır. Hükmünün yok sayılması onarılması mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Doğurmaktadır. Can Atalay üzerinden oynanan oyun budur. Bu oyun bozulması için güç birliği şarttır. Güç birliği içinde dil birliği şarttır. Ayrı ağızlar aynı şeyleri söylemediğinde ortada birlikten bahsedilmesi mümkün değildir. Bu birlikteliğin olmaması için çalışan tüm iktidar partileri bunun farkındadır. İktidarın tüm bileşenleri aynı dili kullanmaktadır. Farkında olmayanlarsa birliktelikten uzak kendi mecralarında boş havan döven siyasilerdir.
Diğer köşede buluşmak üzere…